Bitti bitiyor, gitti gidiyor derken “darbe komisyonu” raporunun “taslak” kısmını açıkladı.
Bir dönem övgüleriyle yere göğe sığdıramadıklarını, “darbeci” diye ağza alınmayacak kelimelerle yerden yere vurdular.
Hiç şaşırmadım...
Uçaklara doldurdukları siyasileri, işadamlarını haftanın her günü ABD'ye taşıyanlar aslında “korkuyorlar” yaptıklarından.
Bir de fırsat bu fırsattır diyerek “tasfiye” yapıyorlar...
***
Biri Anayasa Profesörü.
Sosyal medyayı iyi kullanıyor.
İşine geldiğinde elbette.
Gelmediğinde ise bildiğiniz sokak kabadayısı...
“Kahpe” kelimesini bile hiç utanmadan kullanıyor.
İnsan hiç olmazsa “yediği” sofranın hatırına “susar” ama böyledir işte zalimlerin korkusu.
En zalime bile “biat” ettikten sonra ölmeye görsün.
Artık yenisidir kralın biat edilecek olan...
***
Neyse efendim.
Bizim Temel'i bilmeyen, tanımayan yoktur.
Fadime de onun karısıdır.
Haklarında sayısı bilinmeyecek kadar fıkra türetilmiştir.
Doğal olarak hem Temel, hem de Fadime bu durumdan şikayetçidir.
***
İşte bu durumdan sıkılan Temel dava açmış ve ilk duruşmada hakimin karşısına çıkmış.
Hakim sert bir yüz ifadesi ile sormuş:
“Nedir şikayetin?”
Temel sıkıla sıkıla, “Hakim bey bu Temel fıkraları var ya, benimle Fadime'yi ağızlarına dolamışlar, bizi rezil ediyorlar. Hepsinden davacıyım. Kim fıkra diye bizi anlatıyorsa onlardan da tazminat talebim olacak” demiş...
Hakim gülümsemiş.
“Senin adın Temel mi?” diye sormuş.
Temel de “Evet” demiş.
***
Hakim şaşkın şaşkın bakan Temel'e, “İyi de, binlerce Temel var. O fıkralar neden senin için anlatılmış olsun” diye biraz da alaycı bir dille sormuş.
Duruma öfkelenen Temel, “Hakim bey, ben çok iyi biliyorum beni kastediyorlar...” demiş.
Hakim, Temel'i iyice süzdükten sonra “Bak ama” demiş. “O Temel fıkralarının çoğu belden aşağı. Oysa sana bakıyorum çelimsiz ve yaşını almış bir Temel'sin. O fıkralar senden çok daha genç, güçlü kuvvetli ve çapkın bir Temel için anlatılıyor. Seninle hiç ilgisi yok. Bu dava düşer” demiş.
***
Durumun çaresizliğini anlayan Temel, “Hakim bey, madem siz böyle takdir ediyorsunuz mesele yok. Demek tevatürmüş, ben değilmişim” diye yanıtlar.
Durumun sakinleştiğini sanan hakim, “Evet sen olamazsın, başka Temel'dir onlar. Sana sıra gelene kadaaar” diye alaycı bir dille devam eder.
Temel biraz üzgün, biraz kızgın, “İyi hoş da hakim bey, bu dava için köyden kalktım buralara kadar geldim. Boş dönmeyeyim. Hiç değilse o güçlü kuvvetli Temel'den sana bir fıkra anlatayım” der.
Durumun düzeldiğine inanan hakim, “Anlat bakalım” der.
Temel derin bir nefes alır ve fıkrayı anlatmaya başlar:
“Bizim bu iri kıyım pazulu Temel, hakimlerin karılarına çok düşkünmüş....” diye başlar.
Cümle ağzından çıkar çıkmaz hakim, “Hop, hop, hop... Dur, dur be, ne diyorsun sen?” diye öfkelenir.
Temel şaşırmış gibi, “Ne oldu hakim bey?” diye sorar.
Hakim öfkeli bir şekilde, “Daha ne olacak? Benim hakim olduğumu bile bile Temel hakim karılarına meraklıymış diyorsun. Ağzından çıkanı kulağın işitmiyor galiba” diye azarlar.
Temel gayet sakin, “Rica ederim Hakim bey” der.
“Temel fıkrası için karısı güzel binlerce hakim var. Asliyecisi var, sulhcusu, ağır cezacısı var. Seninkine sıra gelene kadar; daha çooooooook var...” der ve mahkeme salonundan çıkar...
***
Kıssadan hisse:
Profesör mü akıllı, Temel mi diye düşünmeyin.
Hangisine daha çok gülerseniz, asıl Temel odur...