“Gençler, bizim çektiklerimizi çekmemek ve bu halka çektirmemek için, siz de Atatürk'ü unutmayınız. Mustafa Kemâl bizimdi, Atatürk sizindir." 
(Falih Rıfkı Atay)

Sunay Akın anlatıyor;
"Bir gün önce akşam yemeği için güzel bir sofra hazırlamasını istedi, kız kardeşi Makbule Hanım’dan... 
Sabah yola çıkacağını söylediğinde annesi Zübeyde Hanım fenalaştı, doktor çağırdılar... 
Sabaha kadar annesini teselli etti, moral vermeye çalıştı... 
O gece, Zübeyde Hanım oğlunu, Makbule Hanım ağabeyini son kez görüyor olabilirdi... Atatürk de, annesi ve kardeşiyle birlikte geçirdiği son gecesi olabileceği düşüncesiyle karşıladı sabahı... 
Ama yine de, 'ülkü ve inanç dolu bir kafa'yla sarıldı annesine, kız kardeşine, vedalaştı... Her şeyden çok sevdiği, uğruna ailesini bile feda ettiği bağımsızlık aşkı bekliyordu onu...
O zincirleri sevemezdi, Emperyalizme teslim olan saraya biat edemezdi, makam, mevki derdine düşemezdi..."

***
Şişlı'deki evin kapısında Zübeyde Hanım evladını alnından öptü.
Paşa Makbule'ye sıkı sıkı sarıldı, tabancasını verdi. 
Vedalaştı, helâlliğini aldı.

****
38 yaşındaydı Kemâl Paşa...
Kurtuluş için her şeyden önce “İstanbul surlarının dışına çıkmak gerektiğini” öngörmüştü.
Bağımsızlık, kurtuluş aşkına "Ana evinden Anadolu yaylasına" uğurlanıyordu!..

****
Sonra...
O’nu Samsun'a götürecek olan "Bandırma Vapuru''nun kaptanı İsmail Hakkı Bey'le görüşmeye gitti. Buluştuklarında yolculuk hakkında bilgi aldı ve çıkış saatini bildirdi.

****
Deneyimli Kaptan o görüşmeyi şöyle anlatır;
"Mustafa Kemâl Paşa'yı ilk defa görüyordum. Mavi mavi çakmak çakmak gözleri vardı. Üzerinde kordonlu, nişanlı, milli varlık yani Korgenerallik ve Fahri Yaver-i Hazreti Padişahı üniforması vardı. Yaşından daha çok genç görünüyordu. Samimi bir konuşması, hürmet telkin eden ve insanı ister istemez tesiri altına alan ses tonu ve tavrı vardı. Anladım ki, artık geminin kaptanı ben değilim; O!..
(...)
O dakikadan itibaren kendimi, memleket için çok, pek çok kıymetli, paha biçilemez bir değeri taşıyan emin el olarak telakki ettim."

***
Saat 16.30'da 19 "kurtuluş yolcusuyla" rıhtımdan ayrıldı "Bandırma"...
Vapur, Sirkeci Garı açıklarında İngilizler tarafından durduruldu ve arandı.
Mustafa Kemâl Paşa, Beşiktaş İskelesi'nden kuçük bir motor ile Kız Kulesi açıklarında vapura bindi. 
18 yolcusu vardı...
Kurtuluş için Milli Mücadele'nin ilk kıvılcımını çakanlardı onlar Sarı Paşa'larıyla!..

***
Düşman zırhlıları arasında İstanbul'u terk ederken, Paşa arkadaşlarına şöyle hitap etti;
"Bunlar yalnız demire, silah kuvvetine dayanırlar. 
Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ülkü inanç dolu kafa götürüyoruz!.."

***
Vapur hareket etmeden önce Rauf Bey Mustafa Kemal'e "yola çıkmayın, işgal kuvvetlerine mensup bir torpido tarafından takip edileceksiniz" dedi ve ekledi;
"Vapur batırılacak!"
O ise yolculuğun "plânlandığı" gibi süreceğini söyledi...

***
Rota; Samsun'du!
Rauf Bey'in belirttiği İngiliz gemisi, "Bandırma"yı izlemeye başlamıştı çoktan. 
Ancak Karadeniz'e açıldıktan sonra fırtınalı havada izlerini kaybettirmeyi başarmıştı bacası kırık, dümeni bozuk "Bandırma"nın Kaptanı...

***
Mustafa Kemal, Karadeniz'i avucunun içi gibi bilen" Kaptan İsmail Hakkı Bey'e karaya yakın bir rota izlemesini ve düşman saldırısı halinde gemiyi en yakın sahile oturtmasını emretmişti.
Sert havada, dalgalı bir denizde yol alan gemi 17 Mayıs günü gece saat 23.00 civarında İnebolu'ya varmıştı. 
Ertesi günkü liman Sinop'tu!

***
Birara yaveri Muzaffer Kılıç sordu;
”Paşam, teftiş sonrası dönecek miyiz?” 
Netti yanıt;
“Hayır dönmeyeceğiz çocuk!”
Kararlılık ve irade buydu işte...
Ceyhun Atıf Kansu'nun ifadesiyle Mustafa Kemal Paşa bir “Kurtuluş Savaşı Ustası”ydı; tartışmasız!

***
Ülkenin kurtuluşa, o kutlu yürüyüşün ilk adımı atılmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin doğumu çok yakındı artık...
Ufuktan yeni bir güneş doğacaktı!
İşaretin fişeği atılmıştı!
19 Mayıs 'ta Samsun'a ayak basılacak, Türkiye Cumhuriyeti kadar, hepimizin doğumu da müjdelenecekti.

****

Yazının bundan sonrası Usta Şair Cahit Külebi'den;

"Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası,
Selam durdu tayfası.

Bir duman tüterdi bu geminin bacasından
Bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.

Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.

Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz'in halini görmeliydi.

Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum'a kadar..."

***
SON SÖZ YERİNE; "Bandırma", bir ulusun yeniden ayağa kalkışına, umuda tanıklık etmiştir.
İşte o gündür bugündür o umut o inanç o Kuvvacı ruh -asla- terketmez bizler!...