Ege Cansen başıboş köpeklerle ilgili bir yazı yazdı Sözcü’de, geçtiğimiz hafta. Türklerden çok daha köpek düşkünü olan uygar ülkelerde, neredeyse her ailenin en az bir köpeği olduğunu ve köpeklerin ailenin ferdi gibi yaşadıklarını; buna karşın sokaklarda başıboş köpeklere izin verilmediğini anımsattı…
‘Köpek sevgisinden önce insan sevgisi’nin geldiği bu ülkelerde, gezdirilen köpeklerin dışkılarının sahipleri tarafından toplanarak atıldığını ve uygarlığın ‘üçüncü şahısların hakkına saygı’ anlamına geldiğini belirtti. Cansen yazısında, Türkiye’deki sorunun Avrupa Birliği’nde yürürlükte olan mevzuatın esas alınarak ‘hukuk’ çerçevesinde çözülmesini önerdi.
Dört yıldır sevimli minik köpeğimiz Molly ile yatıp, kalkan, onu gezdiren, özel mama hazırlayıp besleyen sorumlu bir hayvansever olarak Sayın Cansen’e hak veriyorum. Ancak bu konudaki profesyonel görüşüm biraz farklı.
Geçtiğimiz hafta 20. Parazitoloji Kongresi nedeniyle Eskişehir'deydik. Başkanı olduğum Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Parazitoloji Çalışma Grubu’nun düzenlediği panellerden birinin konusu başıboş köpeklerle yakından ilişkili kist hidatik (kistik ekinokokkoz) enfeksiyonu sorununun çözüm yollarıydı. Yaptığım konuşmada, tıpkı Cansen gibi, hem sorunun kaynağının, hem de çözüm yolunun hukuki düzenlemelerde olduğunu söyledim. Hazırlayıp ilgili bakanlıklara sunduğumuz Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki değişiklik önerilerini anlattım. Tıp ve veteriner hekimlerden, bakanlık yetkililerinden farklı görüş ve öneriler çıktı. Ortak görüşse, çözümün güç olduğu yönündeydi. Çünkü hepimiz suçsuz köpeklere bir zarar verilmemesi gerektiğini düşünüyorduk; onları sokağa atan bizlerdik.
Kist hidatik enfeksiyonu çok önemli, çünkü Türkiye’de yaklaşık her 150 kişiden birinde enfeksiyon var, tedavisi daha çok cerrahi ve ölüme yol açabiliyor. En az verem kadar önemli bir sorun diyebilirim. Enfeksiyon insanlara daha çok veteriner kontrolünde olmayan başıboş köpeklerin (kulakları küpeli olanlar dahil) dışkılarıyla atılan yumurtalarla bulaşıyor. Başıboş köpekler ise enfeksiyonu daha çok veteriner kontrolü olmadan yapılan hayvan kesimleri (Kurban Bayramı gibi) sonrası imha edilmeyen veya gömülmeyen kistli iç organları yiyerek ediniyorlar.
Sorunun iki önemli kaynağı var:
1- “Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” şeklindeki ‘Hayvanları Koruma Kanunu 6. maddesi’
2- Kurban Bayramı’nda hayvanların kesimi sırasında veteriner hekim kontrolünü zorunlu tutmayan ‘Kurban Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Tebliğ’
İnsan sağlığı ve bilimle bağdaşmayan, hiçbir uygar ülkede bulunmayan bu düzenlemeler bilin bakalım hangi kurumlarımıza bağlı?
İlkini konuyla neredeyse hiç ilgisi olmayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ikincisini ise Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı düzenliyor.
Hukukçulara yıllardır soruyorum, “Başıboş bir köpek saldırısı sonucu zarar görenler veya köpek beslemedikleri halde kist hidatik enfeksiyonu kapanlar kime dava açabilir?” diye.
Yanıtlayamıyorlar.
Belki de Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve/veya Diyanet İşleri Başkanlığı’na açmalılar.
‘Çözüm’ de bu olabilir…