Yüzler yeniden gülüyor, yıllar sonra. Umutsuzluk ve karamsarlığın yerini neşe aldı. Ama rehavete kapılmak yok; şimdi çalışma zamanı…
Genç, dinamik, hevesli belediye başkanlarımıza tebrik kısmını kısa tutup, zamanlarını almayalım ki çalışabilsinler. Hiç karşılık beklemeden, destek verelim onlara… Bu destek şahsen veya çalıştığımız bir kurum, kuruluş aracılığıyla olabilir. Elimizde un, şeker, su; her şey var. Bunları bir araya getirip, helva yapmamız gerek.
Ana hedefin sosyoekonomik açıdan toplumun üst ve alt kesimleri arasında köprüler kurmak olması gerektiği görüşündeyim. AKP yıllar süren iktidarını, bu iki kesim arasında yükselttiği duvar sayesinde sürdürüyor. Başta Tunç Soyer ve Ekrem İmamoğlu aracılığıyla bu duvarda açılan gedik, önce büyütülmeli, ardından yıkılmalı ki bu baskıcı düzen yok olsun, Türkiye yeniden yükselişe geçsin.
Aydın kadınlarımıza önemli görevler düşüyor. Kendi çocuklarına yaydıkları ışıktan, başka çocukların da yararlanabilmeleri için, sosyoekonomik düzeyi düşük annelere ulaşmaları, onları eğitmeleri, evlerinde otururken aile bütçesine katkı sağlayabilecek meslekler edindirmeleri, onların çocuklarının eğitimlerine destek olmaları gerekiyor. Belediyeler bu sürece severek katkı sağlayacaktır.
“Köylü Milletin Efendisidir”
Atatürk’ün bu sözü hep kulaklarımızda çınlamalı... Cahil kalmış insanlarımızın ‘bilgi ışığından yoksun bırakılmış’ olmasında asıl suçun, ‘bilgisizliği devam ettirmeyi, kendi devamları için gerekli görenlerde’ ve ‘Türk'ün karakterini anlamayarak, kafasını birtakım zincirlerle saranlarda’ olduğunu dile getirmiştir, Atatürk. Eğitim sisteminin temel amacını ‘bütün halkı, eğitimde aydın olarak yetiştirmek’ olarak ilan etmiştir.
Gençlere burs sağlamak çok güzel bir eylem ama daha da güzeli, belediyelerle el ele vererek, gereksinimi olan öğrencilerin bilgi ve yeteneklerinin gelişimine katkı sağlamak…
Tunç Soyer ve Ekrem İmamoğlu
Seçimin kazanılmasında Atatürk’ü çok iyi anlamış ve özümsemiş Tunç Soyer ve Ekrem İmamoğlu’nun halkı kucaklayıcı, uzlaştırıcı, yumuşak üsluplarının çok önemli rolü vardı. Türkiye’de öne çıkan her iki isim de seçim döneminde çeşitli saldırılara maruz kaldı.
Meyve veren ağacın taşlandığı ülkemizde yapılan bu saldırılar, Atatürk sonrası dönemde Türkiye’ye en büyük katkıyı sağlayan siyasetçi olduğunu düşündüğüm Hasan Âli Yücel’i anımsattı. Köy Enstitüleri’nin kurucularından olan eski Milli Eğitim Bakanı Yücel de dinciler tarafından dinsizlikle, milliyetçiler tarafından komünistlikle, solcu devrimciler tarafından faşistlikle suçlanmış, tüm bunlara yanıt olarak harika bir şiir yazmıştı. Bir bölümü şöyle:
“Kendim de bilmiyordum, komünistmişim meğer;
Sizi bilmem ben amma, buna şeytanlar güler.
Hangi sözün sonuna “ist” gelmişse o bendim;
Tanıyamaz olmuştum artık kendimi kendim.
Madem sonunda “ist” var, nasıl komünist olmam?
Yüzde yüzdü bir yandan bunlarca faşist olmam!
Bu şaşkınlar yüzünden olmuştum ben sosyalist;
Hem komünist, hem faşist hem de anti-nasyonalist.
Düşünmediler, bunlar birbirine uymuyor.
Vicdan sağırlaşınca akıl Hakkı duymuyor.
Bir gün Mevlûd okutup, bir gün yaptılar dinsiz;
Ne diyeyim, inandı buna pek çok beyinsiz.”