Mart başlarıydı. Bana göklerden bir emir mi geldi nedir, hayatımda daha önce hiç yapmadığım iki şeye başladım:
1- Yürüyüş/spor (Öyle disiplinli, düzenli değil ama haftada en az iki-üç gün.. Bazı haftalar canım istemezse hiç! O kadar da kasmayın demek istiyorum yani.)
2- İnsan evladı gibi beslenme (diyet değil)
Neden oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda evi protein değeri yüksek besinlerle doldurup, karbonhidratı ve yağı minimum seviyeye çektim. Şeker neredeyse sıfır...
Bu benim için çok şaşırtıcıydı, çünkü benim iştahıma, yemek yeme aşkıma gem vuracak bu dünyada çok az şey vardır.
Ne hastalık, ne üzüntü... Yerim ben, aşkla, şehvetle yerim.
Yaşamak için yemem, yemek için yaşarım.
Yemek yapmayı da yemeyi de, sofralar kurup yedirmeyi de pek severim.
Bunun yanında yürüyüş dahil sporun her türüne külliyen karşıyım!
Spor zararlıdır, kalbi yorar, terlersin falan böyle, ne gerek vardır canım!
Ama işte gel gör ki artık sağlıklı beslensem iyi olacak diye düşündüğüm gün aynı anda içime bir yürüme aşkı da düştü.
Yürüdüm... Yağmur, çamur, soğuk, sıcak demedim yürüdüm.
Ortalama 6 kilometre.
Eve gelince de evde pilates imkanı sağlayan birtakım yardımcı aletler var, onlara dadandım.
***
Protein ağırlıklı beslenme sonucu yağlar yanarken, bir yandan da bu hiç de yorucu olmayan, aksine zevkli spor aktiviteleriyle daraldım, sıcakta yıkanmış yün kazak gibi çektim.
Hedefim 12 kilo vermekti bu kendi kulağıma bile hiç inandırıcı gelmiyordu.
Şu anda dokuz kilosu gitti bile... Hem de güle oynaya... Kasmadan, aç kalmadan. Haftada bir-iki gün, rakı/balık keyfimden vazgeçmeden.
Ve ben hedefimi büyüttüm. Toplamda 16/17 kilo vermeyi planlıyorum.
Diyet falan değil. Artık kendime çöplük muamelesi yapmıyorum, o kadar!
O her tür pişirme şekline bayıldığım patatesle neredeyse tamamen vedalaştık ve bu beni biraz üzüyor ama olsun. Aynadaki görüntünün verdiği mutluluk buna değiyor.
Pilav ve makarna da artık ayda bir tadılacaklar arasında. Ona da razıyım.
Mutfağıma yeni olmazsa olmazlar girdi mesela. Sabahları peynir yerine protein değeri yüksek ve şişkinlik yapmayan tulum loru... (Nefsimi köreltsin diye kahvaltının sonunda bir parça Ezine'yi atıyorum ama ağzıma, iyi hissettiriyor.)
Avokado..
Ceviz, çiğ badem,yaban mersini. (Öyle avuç avuç değil, sabahları tek ceviz, iki badem mesela...)
Hemen hemen her yemeğe zencefil ve zerdeçal.
Yulaf kepeği...
Yeşil çay...
Bunlar artık olmazsa olmazlarım.
Yarım kilo sebzeden pişirdiğim yemeklere eskiden yarım çay bardağı zeytinyağ boca ederdim.
Artık sadece iki yemek kaşığıyla bütün yemeklerimi gayet de güzel pişirebiliyorum.
Ekmeği tamamen kesmedim ama azalttım. O da sadece fırınlarda satılan kepek ekmeği.
Marketlerdeki paket ekmekler asla değil.
Açlığa hiç tahammülüm olmadığı için ara öğün denen şeyi de hayatıma sokunca işler çok kolaylaştı.
Üzerine de yıllardır demir attığım koltuğumdan kalkıp yürümeye başlayınca kilolar domino taşı gibi pıt pıt devrildi gitti, hala da gidiyor.
Neyse uzatmayalım yıllardır aldığım kiloları dert ettiğime değmezmiş yani.
Eğer farklı bir sağlık probleminiz yoksa kilo vermek hem zevkli hem kolaymış.
***
Bütün bunları neden anlattım. Televizyonda gördüğünüz birkaç ayda 30-40 kilo veren ünlülere aldanıp lütfen mide küçültme ya da kelepçe ya da adı her neyse o tür ameliyatlara heves etmeyin.
Hayati tehlike dışında bu ameliyatları yapmak insanlık suçu sayılmalı.
Bir kilo verme yöntemi olarak iç organlardan birine müdahale etmek ne demek!
Üstelik o ameliyatları olanların ilk aylar zayıflamanın verdiği mutlulukla pırıl pırıl parladığını ama bir sene sonra artık kilo vermeleri durdurulamaz hal almaya başladığında yani, yüzlerine çöken sağlıksız ifadeyi fark ediyor musunuz?
Bir deri bir kemik kalmış bir beden ve üzerinde kocaman bir kafa.
İçine çökmüş gözler, bitkin, yaşlı bir ifade.
***
Herkes zayıf görünmek zorunda da değil ayrıca.Ama kilolarınızdan rahatsızsanız, size çok yardımcı olacak bir güç hemen yanı başınızda: İstemek!
Aç kalarak zayıflayamayacağınızı unutmadan, karbonhidrat ve şekerle mümkün mertebe vedalaşmak demeyelim de, araya mesafe koymak...
Bir adet kulaklık, telefonunuzda güzel müzikler ve açık havada tempolu yürüyüş.
Ohoo o yürüyüşlerde ne sorunlar hallediliyor kafada bir bilseniz. 6 kilometre nasıl bitiyor anlamıyorsunuz. (6 km. şart değil, 4 olsun, 5 olsun ama illaki arada o popoyu kaldırın.)
Sosyal medya hesaplarımdaki fotoğrafları görenler nasıl kilo verdiğimi o kadar çok soruyor ki, bu da toplu cevap olsun.
Zayıflama amaçlı yapılan mide ameliyatlarının insanlık suçu olmasını bir kez daha üzerine basa basa hatırlatarak!