Eşim ve ben öteden beri edinmiş olduğumuz Türkçemizi kullandığınızda çevremizle sağlıklı iletişim sorunu yaşadığımızdan, günümüzün konuşma biçimi üstüne alıştırma yapmaya başladık. Örneğin:
O bana “Yuh!” diyor, ben ona “Çüş!” diyorum.
O bana “Manyak!” diyor, ben ona “Gerzek!” diyorum…
Önceleri böyle konuşsaydık, Allah göstermesin, iş boşanmaya değin gidebilirdi. Oysa şimdi uygulamaya koyduğumuz bu konuşma denemesi bir tür öğrenim yöntemi olduğundan, sanki ortada aşağılanacak, darılıp gücenecek hiçbir şey yokmuş gibi gülüp geçiyoruz. Sanki “Ben ekmek ve gazete almağa gidiyorum”, o da bana “Tamam canım, ben de kahvaltıyı hazırlarım” dermişiz gibi.
Sözcük dağarcığımızı da şimdikilerden edinmeye çalışıyoruz; özellikle de yabancı sözcük kullanarak onlar gibi doğru-yanlış derdinden kurtuluyoruz:
Artık biz de “dinozor” değil “dinazor”, “menopoz” değil “menapoz, “hidrofor” değil, “hidrafor”, “fantezi” değil “fantaazi” diyoruz. Çoğunluğun “jinekolog” yerine “jinakolog” dediği tıp doktoru bile, özel muayenehanesinin tabelasına “menopoz uzmanı” değil, “menapoz uzmanı” yazabildiğine göre, sanırım o da kendi terimcesi yerine, müşterilerinin ağzına uyum sağlamış oluyor. Tersine durumda, böyle birisi gerçek bir hekim olamaz. Özellikle de kendi uzmanlık alanında!
Elimin altındaki “gerzek” bilgisayarsa, yukardaki örneklerin birincilerini doğru, ikincilerini yanlış gösteriyor. Bak şu merete! Demek ki günümüzün “dil devrimcileri (!)”, unutmuş oldukları sözlük ya da yazım kuralları bir yana, her an kullandıkları bilgisayar denetimini bile “sallamıyorlar”.
Salt yabancı “kafa” özentisinden olacak, kimi Türkçe sözcüklerin dilbilgisel ulamları bile değişmiş durumda. Örneğin yine ben eşime: “Bugün kendini nasıl hissediyorsun?” yerine, “Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sormaya çalışıyorum!
Bu olay Türkçe sözcüklerle “Amerikan ağzı” kullanmaktan başka bir şeye benzemiyor. Biraz “dinazor”luğuma başvurarak durumu açıklayayım: Bizim yenilikçiler “hissetmek” eylemini, “to feel”in karşılığında kullanıyor olmalı. Ne var ki İngilizcede bu sözcüğün iki değişik ulamı var: Birincisinde geçişsiz ya da dönüşlü özne ile tümleç kavramı özdeş), ikincisinde geçişli (tümleç gerektiren) bir eylem olarak kullanılır. Bizde birinci kullanım biçimi yok, ama yenilikçilerde var!
Nitekim kapatılan Türk Dil Kurumu’nun 1983 tarihli son baskısı “Türkçe Sözlük”, “hissetmek” eylemini yalnızca “geçişli” olarak belirtmiştir; yani kendisini ya da herhangi bir şeyi hissetmek anlamında…
Aynı eylemin geçişsiz olarak kullanımı, olsa olsa tıp alanında, bir hastadaki hissetme işlevinin çalışıp çalışmadığını belirtmek için kullanılabilir; “Hasta hissediyor mu?” denildiğinde olduğu gibi.
Aynı anlam alanına giren Fransızca “sentir” eylemi de bizdeki gibi (geçişli) olarak kullanılır. “Fransızca-İngilizce” bir sözlük, aynı eylemin İngilizce karşılığını verirken biraz zorlanmış görünüyor: Fransızcadaki geçişlilik anlamını “to feel” yerine, başka eylemlerle açıklamış. Dönüşlü (özne ile tümlecin aynı kişi olması) durumunu, örneğin “kendini şöyle ya da böyle hissetmek” anlamını ise Fr. “se sentir” karşılığı olarak “to feel oneself” diye belirtmiş. Oysa İngilizcede bu anlamı vermek için, “oneself” zorunlu değildir.
Ama Fransızlar, her alanda olduğu gibi, dil konusunda da bizden çok daha geri (!) olduklarından, “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” anlamında, tıpkı dünyanın en ileri dil toplumu(!) sandıkları Anglosaksonlar gibi, “Comment sentez-vous?” deme aşamasına gelememiş “gerzekler”dir.
Şimdilerde eşim bana sabahları soruyor: “Nasıl hissediyorsun herif?”. Ben de ona “Eşşek gibiyim lan” diyorum. Karşılıklı saygı, saygısızlık, incelik, kabalık konularına gelince, şimdiki toplumda aralarındaki sınır çoktan “nanay”, böyle bir duyarlılık da “yengen” olmuş!
O biçim yani. “Aynen”.