Türkiye Futbol Federasyonu'nun resmi sitesine göre, ilki 1966 yılında oynanan ve Türkiye 1. Ligi'nin şampiyonu ile Türkiye Kupası şampiyonunun karşılaştığı Cumhurbaşkanlığı Kupası'nın adı 1981-1982 sezonu sonunda Devlet Başkanlığı Kupası adı altında oynandı. 1998 yılında ara verilen kupa mücadelesine, 2006 yılından itibaren Süper Kupa adıyla tekrar başlandı. 2016 yılından itibaren de kupa, Turkcell Süper Kupa adıyla oynanıyor.
Cumhurbaşkanlığı Kupası diye başlayan, Kenan Evren'in 12 Eylül darbesinden sonra Devlet Başkanlığı Kupası haline getirilen, yani bir anlamda içi boşaltılan, sonrasında da futbol emperyalizmine kurban edilen futbol karşılaşmasında geldiğimiz durum şudur:
Futbol oynanacak sahaya kelebek tabir edilen bıçağı, havai fişeği, çata patı sokmak serbest, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” yazan pankartı sokmak yasak...
Üstelik de ulusal kurtuluş savaşının başladığı Samsun'da, adı 19 Mayıs olan stadyumda.
***
Bu maçın bize anımsattığı korkunç bir tablo var.
Stadyumda bir grup “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye bağırırken, diğer grup “Ya Allah bismillah, Allah'ü ekber” diye bağırıyor.
Bir grup “PKK dışarı” derken, diğer grup da “IŞİD dışarı” diye bağırıyor.
Yetmiyor bu bölünme.
Stadyuma girişlerin bile “elektronik karta” bağlandığı Türkiye'de, seyirci maç bitiminde “sahaya kartsız giriyor” ve futbolcuların bir bölümüne saldırıyor.
***
Daha ligler başlamadı.
Geçmiş sezonun finaliydi, değil final, ülkenin halini izledik.
Evde, sokakta, işyerinde görmeye “alıştırılmaya çalışılan şiddetin” ete kemiğe bürünmüş son haliydi yaşananlar.
Haklının değil, hukukun değil, eşkıyalığın geldiği noktaydı.
Bir ülke ancak bu kadar bölünebilir.
Bir ülke ancak bu kadar kutuplaştırılıp, bu kutuplaşmaya sığınılarak ülkenin kurucu değerleri ancak bu kadar tartışmaya açılıp yıpratılmaya çalışılabilir.
***
Bir kırılmanın geldiği nokta olarak bakabilirsiniz Beşiktaş ile Konyaspor arasındaki futbol maçına. Mustafa Kemal'in isminden, yaptıklarından, ülkeyi taşımaya çalıştığı yerden nasıl kopulduğunun, alçakça bir darbe girişiminin ardına sığınılarak, yaratılmak istenen yeni Türkiye'nin ortalama resmidir yaşananlar.
***
Kimse şaşırmasın.
Kimse “ne oluyor?” diye sormasın.
Çünkü hak ve adaletin yerine “güçlü olmayı” kabul ettiğimiz günden bu yana, her gün üzerine biraz daha eklenerek bugüne gelen toplumsal travmanın izdüşümü aynen böyle oluyor.
Bunu spor sahalarında görmeye başladığımızdan bu yana “bölünmeye çalışıyoruz” diyen bilim insanlarının sözünü ciddiye alsaydık, şimdi hayatın neredeyse bütün alanlarına yayılan şiddeti fark edebilirdik.
Düşman edebiyatının körüklediği, bilimin yerini hurafelerin aldığı eğitim sisteminden çıkan insanların doluştuğu stadyumlar, yakın gelecekte “hesaplaşma alanı” olursa kimse şaşırmasın.
***
Atatürk'ün pankartının dahi stadyuma alınmadığı ülkede, kelebek bıçağının, havai fişeğin ve en sonunda seyircinin sahaya doluşmasının altında yatan neden psikolojik olduğu kadar sosyolojiktir de.
Bu sorunu araştırıp, topluma sonuçlarını ve uyarılarını sunmak ise bilim insanlarının görevidir.
Onları da KHK ile üniversitelerden attığımıza göre, meseleyi tam da “ulemaya” sormanın zamanıdır.
Her konuda fikirleri olduğuna göre, yaşadıklarımızı da bize açıklarlar herhalde.
Olmadı hep birlikte “sükunet” duasına çıkarız.
Kelebek sallayıp, hava fişek yakarak...