Değerli bir gazeteci arkadaşımın yapmış olduğu röportajda okudum. Türkiye’nin bilim dünyasındaki en genç yeteneklerinden birisi olan Canan Dağdeviren, hocalarından birisi ona “Senden fizikçi, bilim insanı olmaz” dediği için gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde ülkenin en önde gelen iki üniversitesinde birden eşzamanlı olarak iki ayrı proje yürütmeye başlamış. Gerek çalışılan üniversitelerin bilimsel seviyesi ve gerekse çalışma alanının orijinalliği bakımından son derece önemli bir iş başarmış bu bilim insanı kızımız.
***
Gerçekten yurtdışına giden bilim insanlarımız başarıdan başarıya koşuyor. Prof. Dr. Aziz Sancar kimya dalında DNA onarımına ilişkin yaptığı çalışmalarla NOBEL ödülünü alıyor, Neval Çiftçioğlu kızımız Türk üniversitelerine başvurusu kabul edilmediği için çalışmaya başladığı NASA’da adını en başarılı bilim insanları arasına yazdırıyor. Yine, Türkiye’de kendisine yer bulamayan Dr.Umut Yıldız, NASA’nın Kaliforniya eyaletinde bulunan ve uzay çalışmalarını sürdüren Jet Propulsion Laboratory (JPL) bünyesinde görev yapıyor ve aynı merkezin halen sürdürdüğü ‘Mars Projesi’nde veri bilimcisi olarak görev yapıyor. Kovid aşısını bulan Uğur Şahin ve Özlem Türeci var. MIT Review dergisince biyoloji ve tıp alanında çığır açan 35 yaş altı yenilikçiler listesinde yer alan Naşide Gözde Durmuş, Stanford Üniversitesi'nde Genom Teknoloji Merkezi'nde hastalıklı Hücreleri tespit eden bir cihaz üzerinde çalışıyor. Fizik alanında Feryal Özel, kanserli hücrelerin tesbiti için giyilebilir ultraso cihazını bulan Canan Dağdeviren.... Buna benzer binlerce örnek daha verebiliriz. Zannetmeyin ki en iyi beyinler dış ülkelerce kapışılıyor da burada ortalamanın altındaki bilim insanları kalıyor. Değil tabii. Burada da inanılmaz kalitede bilim insanı var. Bunlar kafalarındaki on binlerce proje ile imkân bekliyor.
***
Ülkemizde olmayan demeyeyim ama az rastlanan, bir bilimsel çalışma için elzem olan birkaç şey var. Bunlardan birincisi; ekip anlayışı. Ekibi yatay düzlemde bir kurum olarak görmediğimi, en tepedekinden en aşağıdakine herkesin tek bir amaç için birlikte olduğu bir yapı olarak nitelendirdiğimi de belirtmek isterim. Bizde maalesef genellikle bu yapıyı kuramazsınız. Kıskançlıklar; ben hocayım sen asistansın deyip, genç bilim insanlarının çalışmalarına, hocanın adını koyarak yayınlamalar vakayı adiyeden. Böyle olunca kimsenin canı bir şey üretmek istemez tabii.
Bizde az rastlanan bir diğer ama çok önemli husus, bireysel duyguları işe karıştırmamak. Batı ülkelerinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde istersen adamla 'kanlı bıçaklı' ol hiçbir taraf bunu yaptığı işe yansıtmaz. Birlikte çalışır, işbirliğini en mükemmel şekli ile sürdürür, ama iş çıkışı konuşmazlar o ayrı. Hatta aynı kişiler böylesi problemli olmalarına rağmen birisinden birisi çok iyi bir iş çıkardığında onu tebrik eder ve hatta bu iki kişiden birisi daha üst pozisyonda ise işini iyi yapan ama küs olduğu astının ücretine zam yapar.
Üçüncü ve yine çok önemli husus çalışma ortamı! Şayet bir ortamda hep bilim konuşuluyor, insanlar buluşlarını birbirleri ile paylaşarak bir üst seviyeye ulaşmaya gayret ediyorlarsa, bu ortama giren bir yabancı da kısa sürede bu ortamın bir parçası haline gelerek çalışmalara ayak uydurur ve tabii ki kendisini daha çok bilim insanı hisseder. Bizim araştırma kurumlarımızda, üniversitelerimizde maalesef bu ortamlara nadiren rastlanıyor.
Dördüncü ve son husus motivasyon. Bilimsel çalışmaya yatkınlık, tamamiyle bir motivasyon meselesidir. Bu motivasyonu sağlayacak şey de yapılan işten tatmin olabilmekle izah edilebilir. “Nasıl tatmin olursunuz?” sorusunun cevabı ise önce fiziki anlamda mükemmel bir çalışma ortamı, çalışmalarda kullanılacak araç gereç, materyal, sonra bir akademisyene yaraşır biçimde yaşamı sağlatacak tatmin edici bir ücret ve en son olarak da çalışmaların takdiri noktasında yatmaktadır.
Atalarımız ne demiş “Marifet iltifata tabidir”… Yani iltifat etmiyorsan, benden marifet bekleme. Demek ki batı ülkeleri bizim atasözümüzü bizden daha iyi çözmüşler ve marifet gösterene gereken ölçüde iltifat etmek suretiyle marifetin nemalarını toplamışlar ve toplamaya da devam etmekteler.
Tabii ki araştırmacının çalışma azmi de önemli. Yurt dışında İnsanlar inanın mecbur olmamalarına rağmen saat 05.00’de ofise gidip işbaşı yapıyor, gece de geç vakitlere kadar çalışıyorlar. Azimli insanlar. Ancak bu azmi oluşturan da işlerinden aldıkları gerek maddi ve gerekse manevi tatmin.
Evet, bir yerlerde bir yanlış yapıyoruz. Bir gün bunları düzelttiğimizde sadece bilim insanlarımızı değil, Türkiye’de yatırım ortamını riskli bulup yurtdışına giden sermayeyi, çalışma ortamını belirsiz bulup yurtdışına giden profesyonel yöneticilerimizi; velhasıl kelam bizden kaçan bütün değerlerimizi tekrar kendimize döndürmeyi başaracağız.