“Ben dört tane adama saygı duyarım; İnandığı dava için sandalyeye tekme vuran DENİZ GEZMİŞ’e, vatanından ayrılmak zorunda bırakılan NAZIM HİKMET’e, vatanı yüzünden kalemi kırılan UĞUR MUMCU’ya ve 5 yıllık başbakanlık hayatı boyunca Reno 19’dan başka arabaya binmeyen BÜLENT ECEVİT’e,” demişti Volkan Konak.  Ve eklemişti; “Atatürk’ü sevmeyen adam benimle ahbap olamaz!”

KARADENİZ HER ŞEYİ İDİ

Yıllar önce İzmir Karadenizliler Federasyonu olarak 31 Mart Dünya Karadeniz Günü’nde bir panel düzenlemiş, Volkan Konak’ı da konuşmacı olarak davet etmiştik. Amacımız iktidarın, Doğu Karadeniz’in doğasında yapmakta olduğu yıkıma dikkat çekmekti.

“Karadeniz’in doğasıyla ilgili bir panele severek katılırım,” demişti. “Kendi karavanımla gelirim ve size yük olmam! Nerede uykum gelirse, karavanımı kenara çeker uyurum!”

Karadeniz ve özellikle de Trabzon dendiğinde gözlerinin içi gülerdi. Bir İzmir’e gelişinde sohbetimiz sırasında, eniştemin, o sıralarda ölmüş olan babasıyla yakın arkadaş olduğundan söz etmiştim. Volkan heyecanlanmış ve Karadeniz ağzıyla;

“Uyy, gurban olayim ona! Beni görüştürsene!” demişti. Ne yazık ki görüşememiş ama babasının adının geçmesi bile gözlerinin dolmasına yetmişti.

KARAVANDA YAŞAYAN ŞÖVALYE

Bu özgür ruhlu, iyi yürekli ve isyancı Trabzon çocuğu;

“Bir Trabzonlu’yu yenebilirsiniz ama asla mağlup edemezsiniz” diyecek kadar memleketini severdi.

Trabzonspor’un canını yakan şike sürecinde;

“…bize bu acıları yaşatanların adeta ödüllendirilmesi beni rahatsız etti. Benim Trabzonsporluluğum bir yanağıma vurulduğunda diğer yanağımı uzatmaya izin vermez. Bunu bize Trabzonspor ve onun kutsal değerleri öğretti,” diyerek Trabzonspor üyeliğinden istifa etmişti.  

“Karadeniz’de erkeğin sözü geçiyor gibi görünse de evin hakimi, vefa ve duygu yüklü olan kadındır,” diyerek her zaman sadık kaldığı, çok genç yaşta evlendiği eşini göklere çıkarır, ama kendi yaşam tarzını belirlerken de özgürlüğünü şöyle tanımlardı;

“Karavanda yaşayan insan, dünya malına meyletmez. Belki de benim şövalye gibi yaşamam bundandır.”

Zaten bu özgünlüğü nedeniyledir ki ne kimseye minnet etmiş ne de bir reklam filminde oynamış. İşte bu çelebi ve filozof insan, bir sanatçının nasıl olması gerektiğini şöyle tanımlıyor;

“Sanatçı; cesur, söylenmeyeni veya söylenemeyeni söyleyen, devrimci, omurgalı, onurlu ve haksızlıklara karşı bir isyan bayrağı gibi dimdik duran insandır!”