Bırakın rüzgârlar mısraları fısıldasın kulaklarımıza...
İzmir’in zamanla dönüşen akşamüstülerinde, şairlerin kelimeleriyle kentin ruhu yeniden yoğurulur. Bugün, bu şairane kentin iki özel evladını; 2020’de kaybettiğimiz çınar misali sevgili Çınar Çığ ve Akdeniz esintilerini şiirle buluşturan 1999 yılında yitirdiğimiz Havacı Albay Erdoğan Çokduru’yu anıyoruz. Çınar Çığ ve Erdoğan Çokduru, şiirlerinin yalın derinliği kadar, yaşama kattıkları anlamla da unutulmazlar.
Çığ, İzmir’in kalbinden şiirler dokurken, Çokduru Akdeniz’in tuz kokan rüzgârını İzmir’den dizelere döküyordu. Bizler buruk bir akşamüstü şehir ile kucaklaşırken şairlerin kelimeleri hala yankılanıyor dilimizde. Ve İzmir’in ruhuna bir kez daha aşık oluyoruz. Çınar Çığ’ın ‘İzmirli Zaman’ adlı şiirinin girişinde İzmir’i hissediyoruz aşkla; “Bu kentin akşamüstleri atilla İlhan’dır/Biraz bulvar biraz yağmur biraz sen / İstasyon yolcu durakları liman/Sadettin Kaynak Selahattin Pınar’dır /Tezgahtan eve dönen yüzün/ Mahur nihavent hüzzam/Köfezde ince bir zamandır.” diye fısıldayarak…
Çınar Çığ, 1938 yılında İzmir’in Tire ilçesinde dünyaya geldi. İktisat eğitimi gördü. İzmir’de çeşitli şirketlerde yönetici olarak çalıştı. Ama şiir yaşamının esas anlamı oldu.
Şiirle şekillendirdi mütevazı dünyasını… Yaşamını sade ve akıcı bir şiirsel dille örerek ün kazanan Çığ, şehrin şiir yankılarından biriydi.
Ben Çınar Ağabeyi 1990’lı yılların sonunda daha yakından tanıdım. İronisi güçlü, zarif, bilge bir kişiliği vardı. Kıymetli Çınar Çığ’ı benden çok daha iyi tanıyan, eski dostu rahmetli Şadan Gökovalı ustamız da, Çığ’ın ölümü sonrası hakkında güzel bir yazı kaleme almıştı. O’nu daha iyi tanımanız için, Şadan Gökovalı’ya da göklerden bir selam ileterek, bu değerli yazıdan iki küçük bölüm paylaşıyorum:
“Çınar (01.05.1938-15.01.2020), erken gençliğinden beri şiir yazıyordu ama, ilk kitabı ‘Eski Bir Tanrı’yı, 1980 yılında okurla buluşturdu. Kitabına yazdığım ‘Önsöz’de, ‘Çınar Çığ, sevgi emek ve yüreğinden oluşturduğu can türküleriyle geldi size’ diye yazmıştım.
Bilgin Adalı, "Kitabın tek kötü tarafı, Önsöz'ü" diye yazmıştı. Sevgide eli selek (cömert) bir kişilikti Çınar. Öyleyken, sevenleri, ‘hangimizi daha çok seviyorsun?’ tartışmasına girerdi. En çok İzmir'i, sevgiyi, Muğla'yı, Tire'yi yazdı Çınar. Bir zamanların İzmirli şiir okuyucuları Alev Güçlü, Fethi Savaşçı, Serpil Bodrumlu, Attila İlhan ve Erdoğan Çokduru'lar arasında yer alırdı. Kitaba girmiş illk şiir ‘anıt’ta:
‘Aklın gözyaşı dökülür
vurulunca insan’ diyordu.”
Böylece sanki, bütün şiir senfonisinin üvertürünü veya prelüdünü söylüyordu.”
“Çınar'ın ikinci kitabı ‘Ağır Su’ adını taşır. Ben bu sözün, birden çok anlamı olduğunu söylemiştim, değiştirmedi. Bu kitaptaki 20 kadar şiirden ‘Panta rei’, ‘İzmirli zaman’, ‘Bayram Ağa’, ‘Tanrılar adına’ dillerde dolaştı. Hele ‘Anadolu mirası’. Bu yoğun kültür taşıyan şiiri ben ‘Uygarlığın Özeti Bergama’ kitabımın başına aldım. Şairin son kitabı ‘Aslı Türküdür’ ise, önceki iki kitabındakilere ek olarak 20 kadar yeni şiiri yer alıyor. Nazım Hikmet'in ‘Moskova Novodocichy’ (Genç rahibeler) mezarlığından bir çınar yaprağı bulunan kitaptan bir şiir bırakıyorum kabrine, kır çiçeği yerine:
ANADOLU MİRASI
Yalnızlıkta barınak
bozkırda kavşak benim
en bildik ağaç
Anadolu mirası
gizim başkaldırmaktır
türkümü kendim söylerim”
O’nun kaleminden dökülen “İzmirli Zaman” adlı şiiri, Gökovalı’nın da değindiği gibi, şehrin ruhunu bir portre gibi yeniden çizer, İzmir Çınar Çığ’ın dizelerinde bir zaman dilimi olur; duyguyla yoğurulan bu mücevher kentin şiiri, her İzmirli’nin kalbine buruk bir iz bırakır:
İZMİRLİ ZAMAN
bu kentin aksamüstleri attila ilhan'dir
biraz bulvar biraz yağmur biraz sen
istasyon yolcu duraklar liman
sadettin kaynak selahattin pınar'dır
tezgahtan eve dönen yüzün
mahur nihavent hüzzam
körfezde bir ince zamandır
bu kentin aksamüstleri
saat kulesi yanlış
bir rakam martılar resimdir deniz ve hüzün getirir
sıcak olur sokakların içi alın teri
ikinci baskı matbaa mürekkebi
iskele meydan güvercin kesilir
parmakların sevgi dokuduğu zamandır
bu kentin aksamüstleri
lodos meltem imbat
bakır mangallardır tüter
doyuma erişir eteklerinde güneş
işçi memur satıcı esnaf
paydos zilleriyle yorgun telaşlı
insanın insana karıştığı zamandır
yasemin takılır ayaklarına akşamların
açılır ıslak dudaklarında kasımpatıları
hemen bir tren sonrası aranır boynu
yün atkılı kilim nakışlı parmakları
sevişmek yalnız gözlerimizde kalır
geçmiş gelecek zamandır
bu kentin aksamüstleri
yani her zaman sırtı parkalı
göğsü akik sosyalist bir kız
rıhtımlarda olur ki biraz.
uzun rakılarda tükenir
zamandır
(Eski Bir Tanrı)
Şairin eserleri, gergefte işlenen oya gibi zarif ve derin anlamlarla doludur.
Onun şiirleri, şarkılardan gelen bir dinginlikle yüreklerimize dokunur.
Çınar Çığ ağabeyimizi çok sevdiği kentinde sevgi ve saygıyla anıyorum. Ruhu şad olsun.
AKDENİZ’İN İZMİRLİ AŞIĞI:
ERDOĞAN ÇOKDURU
“Sen bir şarkısın rüzgârların getirdiği
Belki de bir rüzgârsın, şarkı söyleyen…” demişti şairimiz.
Erdoğan Çokduru 1937 yılında Marmaris’te doğan, ama adı her zaman İzmir ile birlikte anılan bir şaiirdi. Havacı Albay olan Çokduru, yaşamı boyunca şiiri bir nefes gibi soludu. İzmir Radyosu’nda okunan eserlerinden, şehir matinelerinde yankılanan dizelerine kadar her yerde onun izleri vardı. O’nu İzmir ile bütünleştiren en bilinen şiirlerinden biri Akdeniz’in aşkını bitkilerle anlattığı ‘Bitkilerin Aşkı’ oldu:
“Güzelyalı'dan bir okaliptüs,
Bir palmiyeye vurulmuş Karşıyaka'dan.
Gelgelelim arada koskoca deniz;
Ah palmiye, ah okaliptüs!”
Bu kısa ama derin dörtlük, iki bitki arasındaki uzaklığı, Akdeniz esintisiyle sarmalanmış bir aşk hikâyesine dönüştürür. Onun şiirleri, sade ve dolaysız anlatımıyla ezbere okunur, şehirde yankı bulurdu. Bu dizeler O’nun İzmir aidiyetini bütün ömrüne yaydı.
Erdoğan Çokduru’yu 1999 yılında yitirdik. Ne yazık ki şairlerin genelde ölümlerinden sonra keşfedildiği bu ülkede, ben de onun adını hafızama ölümünden sonra kaydedebildim. En azından bu güzel şairi yıllar sonra anmakla, O’na karşı vefa borcumu ödediğimi düşünüyorum. O’nu yine bize en iyi anlatacak, kentimizin bu alandaki hafızasına yazdıklarıyla ciddi katkıda bulunan rahmetli Şadan Gökovalı’nın yazdıkları olur. Bu nedenle Erdoğan Çokduru’yu bize tanıttığı bir yazısından bölümleri sizinle paylaşıyorum:
NE SÖYLESE ŞİİR
“1960'lar, İzmir’de şiirin altın yılları. Hemen her cumartesi Konak'ta, Bornova'da, Karşıyaka'da, Güzelyalı'da hınca hınç dolu salonlarda şiir matineleri düzenleniyor.
Bu şenlikli toplantıların üç esas oğlanından biri Attila İlhan, ikincisi Erdoğan Çokduru.
Zeki Müren'in her söylediğinin şarkı olması gibi, bizim Erdoğan'ın söylediği her söz de şiir oluyor. Öyle ki; şiir okuması için çağrıldığı mikrofondaki ön konuşması bile şiir sanılıyordu.
O yıllar İzmir Radyosu'nda 26 Ağustos, 30 Ağustos, 9 Eylül günleri mülki ve askeri erkandan birileri ateşli ve etkileyici konuşma yapardı. Kendisi açık etmezdi ama ben bir vesile ile öğrenmiştim. Subayların o büyüleyici konuşmalarının çoğunu Erdoğan yazarmış. Erdoğan'ın haiku benzeri kısacık şiirleri, gençler arasında selamlaşma veya vedalaşma sözü olarak kullanılırdı:
‘Dalga olanca gücüyle saldıracaktı tam,
Kıyı çekiliverdi gerisin geri.’
Bir delikanlının gonca gül sevgilisi başka bir kente mi gidecek?
Gelsin Çokduru'dan bir şiir:
‘Sen gittikten sonra
Bu şehre İzmir demeyeceğim
Gözüm ısırmayacak bu palmiyeleri
Bu rıhtımda hiç gezmemiş olacağım
Sen gittikten sonra
Kim bilir ne olacağım...’
Erdoğan'ın şiirleri öylesine hızlı yayılırdı ki; benim Ege Ekspres Gazetesi'nde hazırlamakta olduğum sanat-edebiyat sayfasına, Söke'den, Turgutlu'dan, Dikili'den ve başka yerlerden bunları kendi şiiri diye gönderenler çok olurdu.
Matinelerde Erdoğan'dan en çok istenen veya gençlerin okumak için can attığı şiirler arasında ‘Karnaval Gecesi’, ‘18.10 Vapuru’, ‘Güz Aşkı’, ‘Avanak’ vb. başı çekerdi;
‘Bir gece düşün şimdi sonbahardan
Yağmurlar daha başlamamış olsun
Yalnızlığımı anlıyor musun?’
BOMBALAR YAKINIMIZA
DÜŞMEYE BAŞLADI
Yaman pilottu Alb. Erdoğan Çokduru. Kartal teleklerinden kanatlarıyla uçtuğu tahayyül edilen İkaros'un, ona öykünen Hezarfen (Bin Fenli) Ahmet'in, kendisini namluya koydurup, mermi niyetine havaya fırlattıran Lagari Hasan Çelebi'nin, Köprüye En Yakın Alçaktan Uçuş Yarışması'nda köprünün altından geçen Ali Tekin'in, handiyse kanatsız uçacak kadar havaya egemen olan Vecihi Hürkuş'un soyundandı o.
Akşehir göklerinde 18 bin feet yukarı çıkarak aynı anda Karadeniz ile Akdeniz'i gören, sevdiği kızın (Cansel) gözüne ve gönlüne girmek için, onun evinin üzerinde uçurtma gibi gezen, ses duvarını aşmayı rutin eğlence haline getiren, bahçemin üstünde alçaktan uçarak, dikmekte olduğum fidanları uçurtan bir harika çılgındı Erdoğan.
Önce benim babam, arkasından onun, sonra da benim anam ölünce şöyle demişti:
‘Bombalar yakınımıza düşmeye başladı Şadan!’
Erdoğan'ın yazdıkları (bir okuyuş ya da dinleyişte) akılda kalan şiirlerdi. İlk dizesinde ‘bunu ben de yazardım’ denilen türden. (Böylesi basitmiş gibi görünen ama bulunup söylenmesi zor olan deme'lere “Sehl-i mümteni” denildiğini bilirsiniz.)”
Çınar Çığ ve Erdoğan Çokduru, şiirlerinin derinliği kadar, yaşama kattıkları anlamla da unutulmazlar. Çığ, Anadolu’nun İzmir’in yüreğinden şiirler dokurken, Çokduru Akdeniz’in tuz kokan rüzgârını dizelere dökmeyi, kısa şiirleriyle gönüllerde yer edinmeyi, İzmir’in unutulmazları arasına girmeyi hakettiler. Ruhları şad olsun…