Sosyal medyada ya da burada ne zaman kilo vermekle ilgili bir bilgi yazsam mesaj kutum dolup taşıyor.
Geçenlerde bir yoruma cevap yazarken iştah kapatıcı bitkisel bir ürün kullandığımı yazdım, öyle laf arasında hem de... Aman Allah'ım hala duruyor mesajlar, bana da söyle diyen...
Şimdi yine soracaksınız biliyorum, baştan söyleyeyim:
1- Bende hiç işe yaramadı, boşu boşuna o kadar para verdim.
2- İlla çok istiyor iseniz hangi eczaneye gidip 'bana ilaç olmayan bitkisel ürün sınıfındaki markadan bir iştah kapatıcı verin' deseniz, onu veriyorlar zaten.
Şu kilo işine son yıllarda daha da taktık. Kiminle karşılaşsam konu 'Merhaba nasılsın'dan sonra hemen kilo alıp vermeye geliyor.
Bunun farkında olanlar da bu işin üzerinden haksız ve etik kuralları dışı para kazanmaya devam ediyor.
Ekranlara "bir yılda 60 kilo birden verenler" düşmeye devam ediyor mesela.
İnanmayın siz her duyduğunuza…
Her zaman söylüyoruz, ameliyatsız o kadar kısa sürede o kiloları vermek mümkün değil.
Ve o ameliyatlar da çocuk oyuncağı değil.
Obezite cerrahisini estetik ameliyat olarak görenler çok yanılıyor.
Obezite cerrahisi sadece ölümcül obezitede hayat kurtarıyor.
TLC kanalında bu konuyu merakla izlediğinizi biliyorum.
Zorunlu durumlarda hayat kurtarmak amacıyla başvurulan bu ameliyatların zayıflamak için rutin seçenek olarak sunulması bazı doktorlar tarafından dolandırıcılık olarak nitelendiriliyor.
İş çocuk oyuncağına döndü. İnternet sayfaları bu ameliyatları yapan doktorların reklamlarıyla dolu.
***
Özellikle şov dünyasından para kazananların bu konuda olumsuz anlamda örnek olduğunu düşünüyorum.
50 bedenden 32-34 bedene inenler var. Bunun sağlıksız olduğunu düşünmek için de tıp okumaya gerek yok.
Düşmeyin bu tuzaklara. Hedefe kilo vermeyi değil sağlıklı beslenmeyi koyunca o kilolar ister istemez gidiyor. Yavaş yavaş ama geri dönüşümsüz!
***
Ayı gibiyiz
Yağa, şekere, karbonhidrata ayar verip, proteni öğünlerime baskın olacak şekilde dahil ettiğimden ve yürümeye başladığımdan beri verdiğim 10 kilonun 3'ü, son bir ayda hızla geri gelince çok panikledim.
İştahım özellikle karbonhidrat ve şeker açısından öyle bir açıldı ki, demek ki dedim buraya kadarmış. Yine eski günlerime döndüm, yine yağlanacak bedenim.
Sonra sakinleştim, çünkü bu önlenemez iştahın vücudun bedeni kışa hazırlama girişimi olduğunu hatırladım.
Paniğimi gören dostlar hatırlattı daha doğrusu.
Çok acayip bir sistem değil mi ama?
Beden, irademiz haricinde dış etkenlere uyum sağlama girişiminde bulunuyor.
Homo sapiens döneminden farkımız yok demek bu da. Ya da kış uykusuna hazırlanan ayılardan.
Mağaralarda yaşarken kışın üşümemek için vücudu yağla kaplamaya programlı genetik kodlama, yıl olmuş 2017, taaa bu zamanlara kadar aynen devam ediyor.
Neyse, ben bu koda karşı çıkıp hemen 'benim bedenim benim kararım' dedim ve kucağımda gezdirdiğim şekerleme kavanozunu dolaba kaldırdım.
Kim yerse yesin, ben bu tuzağa düşmeyeceğim.
Şeker en büyük zehir. Zeytinyağ, tereyağ ve karbonhidrat ise sadece dozunda faydalı.
Ve günde 50 dk. yürümeyle üzerimizdeki dizi dizi inciler dökülmez.
Haydi kontrolü ele almaya!
***
Artık köy değil!
Yedi yıl önce ayrıldım doğup büyüdüğüm şehrin merkezinden.
Şimdi yaz kış aynı şehrin sahil kasabasında yaşıyorum.
Ve sadece işim düştüğünde ancak kısa süreli ziyaret ediyorum İzmir'i.
Çünkü o bıraktığım şehir artık yok.
Bu kadar kısa sürede her şey öyle hızlı değişmiş ki.
İçinde yaşayanlar bu değişimi bizim kadar belirgin fark edemiyorlar belki ama İzmir'i köy diye aşağılayanların gözü aydın.
Artık diğer metropollerden bir farkı kalmamış. Yeni yollar, yeni binalar, yeni güzergahlar...
Büyümüş, serpilmiş... Ama hiç de güzelleşmemiş.