“20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ile ilgili ne bir kelam ettin, ne de iki satır yazdın!” İyi, yazayım o zaman. “Sen kimsin eyy yazar, atıyorsuuun!” gibisinden “kritik” kritiklerle muhatap olmamak için de, Cumhuriyet’ten Ozan Çepni’nin aktarımıyla (21 Kasım, s.10), İnsan Hakları Derneği’nin “Hak İhlalleri Raporu”ndan yararlanayım. Yıl 2015, nüfus 77 milyon 695 bin 903 kişi, çocuk sayımızın nüfusumuza oranı TÜİK’e göre 29.4. Genel nüfusu bir kişi eksik yazmışım, siz de varsınız. Haydi, iyi okumalar.
2015 yılında ve şu güne kadar, 617 çocuk hak ihlalleri nedeniyle öldürüldü. 1750 çocuk yaralandı. 388 çocuk gözaltına alındı. 172 çocuk işkence gördü. 70 çocuk kayboldu. Yıl boyunca “silahlı çatışma ortamından” kaynaklı olarak, 7’si kız 51 çocuk öldü. İçinde bulunduğumuz yılda, ülkemiz topraklarında ya da karasularında ölen mülteci çocuk sayısı 105. 8 milyondan fazla çocuk, yaşamını sürdürmek için evde ya da bir iş yerinde çalışmak zorunda. 16-17 yaş grubunda 36.299 “çocuk evliliği” gerçekleşti… Durun yahu, nereye? Spor sayfasına sonra geçer, bulmacayı bilahare çözer, falınızı nasılsa okursunuz. Daha yeni başladık!
Mesela, 14 yaşındaki Emirhan Nas’ı bilir misiniz, duydunuz mu? Psikolojik sorunları vardı, Trabzon Bahçecik E Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’nda, araba çalmak suçundan tutukluydu. Yetişkinler koğuşundaydı, hayatın silkelediği tiplerden ve gördüğü kötü muameleden yakınıyordu. Emirhan, 10 Kasım gecesi, saat: 23.30 sularında, kendini çamaşır ipiyle astı. Ailesine, ertesi gün 09’da haber verildi. Sonra? CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın soru önergesine hele bir yanıt verilsin, sonrasını öyle öğreneceğiz.
Sıkıldıysanız, bir tane daha anlatayım.
İskenderun’da Suriyeli Abdulhamit Taben (16) ile aynı yaştaki akrabası Ahmet Taben, yanında çalıştıkları hurdacı Habip Oral (31) tarafından, dövülerek öldürüldü. Birinin ailesi İstanbul’da, diğerinin ise Suriye’de yaşadığı saptandı. Çöplerden hurda topladıkları, katilin zaman zaman çocukları sopayla döverek, işkence ettiği ortaya çıktı… Yine mi olmadı? Ama canım, size de yaranılmıyor.
Oysa bunun daha, otuz kırk yaratığın günlerce tecavüz edip, iyi halden yırttıkları, o çocuğun duruşmada “her şeyi” anlatması istenerek, bir daha tecavüz edildiği macerası vardır. Oysa bunun daha, sekiz yaşındaki çocukla evlenilebilir diye “fetva” veren sapıkları vardır. Oysa bunun daha, kaç yaşındayken kaç yaşındaki kızlarla evlendiler diye, başımızdaki büyüklere, seçilmişlere dair maceraları vardır. Oysa bunun daha, uzak, derin, koyu karanlıklarda duran, kimselerin görmediği, duymadığı, kahrolası gözlerini yumduğun “çocuk hikayeleri” vardır. Oysa bunun, büyüklerin dünyasından yağan zehirli yağmurlarda, geleceği mahvolan çocukların, “çocukluktan nefret ediyorum” çığlıkları vardır.
Biraz bekleseydiniz, çocukların beslenme, barınma, eğitim, spor, kültür ve sanat açısından, ahvalini de konuşabilirdik. Nereye? Bari bir yolluk verelim: “Bir gün her gün bir çocuk / Dünyaya gelmiş insan yok / Açmış bakmış kapıyı / Ölüm de sanmış hayatı…” Çok mu “çocuk işi” oldu? O zaman, dünyanın tüm 29.4’ü, alayı için söylüyor: “Çocuklar seni söyler / Dillerde hain adın / Alçak gibi, satılmış gibi / Geleceği yakan yobazsın!”
Kürekleri toprağa, ritme ve makama göre sallamayı unutma! Öldüreceğin, gömeceğin daha nice çocuk var, öyle ya! Nasılsa o kubur beyninde, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Küçük Hanımlar, Küçük Beyler”i yok ya! Çocuklarını gömerken, kendini gömdüğünü nereden bileceksin?
Çocuk aklı, çocuk haklı, sen zavallısın!