Halkımız Arapça’dan dilimize demir atmış sözcükleri sever. En çok da çocuklarına Arapça kökenli adları koyarlar.
Söylenişi, kullanışı zor yabancı kaynaklı adlar yerine Türkçe adlar daha sevimli, daha güzel gelir bana.
Neyse konumuz o değil.
Geçen hafta Orhan Baykal dostumla yolumuzu Datça’ya düşürünce, konuk olduğumuz ortak dostumuz Mustafa Kaptanoğlu’nun evinde rastladık Nasuh Kaptan adına. Mustafa’nın babası Nasuh Kaptan’ın fotoğrafıyla tanıştık.
Nasuh sözcüğü Arapça’dan geçmiş dilimize; “en duru, en saf, en içten, barıştıran” anlamlarını içeriyormuş. Ayrıca yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı onaran” anlamlarını kapsıyormuş.
***
Nasuh Kaptan 1898 Datça doğumlu. Boşnak bir babanın oğlu. 1977’de ölene dek Datça’da yaşamış. Mustafa Kaptanoğlu, babasıyla ilgili ne çok anı paylaştı bizimle. Yazabilsem bir roman olur diyor.
Savaşlar, uzun süren askerlik yılları, zorlu yolculuklar, yoksullukla, yoklukla yaşanmış zamanlar…
Ne ki denizle, doğayla, doğallıkla bağını koparmamış. Şimdi oğul Mustafa, İskele Mahallesi’ndeki avlusu deniz olan evde, Nasuh Kaptan anıları, söylenceleri, tükenmez yaşam sevinci, babaya saygı sözleriyle, kahkahalarıyla yaşamını sürdürüyor. Bizi de doğanın ve doğallığın sofrasına katıyor her yıl.
***
Datça’ya gelip Can Yücel Sokağı’ndan geçmemek olasın mı? Can Yücel’in günlerini geçirdiği “Orhan’ın Kahvesi”nde otururuz. Evinin yanından bir taze merhabayla geçeriz. “Vasiyet” şiirini mırıldanırız:
“Beni kuzum Datça’ya gömün/Geçin Ankara’yı İstanbul’u!/Oralar ağzına kadar dolu/Alabildiğine de pahalı,/Örneğin Zincirlikuyu’da/Bu mezar 750 milyona/Burası nispeten ucuzluk/Ortada kalma tehlikesi de yok/Hayır dua da istemez,/Dediğim gibi beni Datça’ya gömün/Şu deniz gören mezarlığın orda,/Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!”
Datça’nın ilk avukatı olan Yusuf Ziya Özalp’ın Datça’yla ilgili iki kitabı “Datça Kazan Betçe Kepçe” ve “Datça’nın Yitik Tarihi” de yanımda olur.
Gülmece şiirlerinin de ustası Can Yücel’le ilgili anıları yeniden okumak bir başka tat verir bana.
***
Datça denince akla gelen ilk adlar arasında Nihat Akkaraca unutulur mu hiç? Onu tanıma, söyleşme, anılarını dinleme olanağı buldum. “Datça’da Zaman” adlı kitabını da imzalayıp vermişti incelikli sözleriyle.
Hem güldüren hem düşündüren Datça’da yaşanmış öyküleri, halk kültürünün varsıl birikimlerini içeren bu anı-anlatı kitabını da özenle korurum.
***
Datça’ya başlattığımız dostluk yolculukları 2000 yılından bu yana aksamadan sürüyor. Bellek Pazarı (Etki Y. 2002) kitabımda yer alan “Datça’da Ay Düğünü” şiirimi de gene güzel bir Mayıs gecesinde yazmıştım:
“ Badem teknesinde buluşmuşuz/Göklimana demir atmışız/Ay on dörtlük/Umut yelkenlerimiz açık/Sanki ay düğünü denizde/Yakamoz sağanağı/Gündemden çıkmış gerilim”
***
Yaşamının büyük bölümünü Datça’da geçirmiş şair Aydın Şimşek’i, Datça Liman Başkanlığı yapmış şair Ümit Yaşar Işıkhan’ı, Kızlan köyünde yaşayan öykü yazarı Emine Azboz’u da esenleyerek Datça’dan ayrılalım o zaman!