Dolu dizgin bir koşu. Günleri, haftaları, ayları, yılları tutabilene aşk olsun! Eylül’ün son günleri, Ekim’in başları benim için de hızlı başladı.

Salihli’de ikindiden sonra şiirle açtık mevsimi. Bayraklı Homeros Edebiyat ve Sanat Festivali, Bornova Kitap Günleri, okumalar, yazmalar, dost buluşmalar, söyleşiler, gazeteye yazı yetiştirme… Aman ne güzel! Yaşımın kaç olduğunu bile unuttum.        

Güne erken başlamayı seviyorum. Daha uzun yaşıyormuş gibi duyumsuyorum kendimi. Sevdiğim bir şairin dizelerine dokunuyorum. Kuşları dinliyorum. Bahçede mevsime direnen çiçekleri esenliyorum. Yeni bir güne uyanmanın sevinçli, aydınlık dilini kullanıyorum.

“Yaşamak güzel şey be kardeşim” diyorum Nâzım Ustayı anarak… Umudun kanatlarına takılıyorum. Şiirin, yazının, sözün, kitabın varsıl bahçelerinde geziniyorum. Ben hep çocuk mu kaldım yoksa  “çocuklar geçiyor içimden” diye çığlık atıyorum.

***

Bana mı öyle geliyor; yoksa gerçekten mi öyle; yaş ellileri, altmışları, yetmişleri aşınca, şairin içinde gizlenen o yaramaz, sevimli, devingen çocuk ortaya çıkıyor birden? Belki de ayrımına varmadan o çocuğu hep içlerinde yaşatıyorlar da, yaşlanmaya başlayınca, bir yerlerinden düğmeye basıp ortalığa salıveriyorlar. Geçmişle arasında henüz iletişim kurmak oluşmadığından mı, o gizemli çocuk  açığa çıkmaz. Ne ki ayakta yorgunluklar, dudakta uçuklamalar, göz kıyılarında çöküntüler, alında kırışıklıklar, yaşlanma korkuları kendini duyurmaya başlayınca, şairin içinde gizlenen çocuk bellekte yerini alır, kalemin ucuna, kağıtlara, kitap sayfalarına girme hazırlıklarını hızlandırmaya başlar sanki. Sonra bakarsınız kuruluverir sözcüklerin, dizelerin arasına. Geriye dönüşler, anmalar, anımsamalar, anılar, duyumsamalarla…

Hiç aklıma gelmezdi, böyle bir kitap çıkarmak. Yıllar öncesinde bir dosyam vardı, çekmecedeydi. Pagos Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni, dostum Ahmet Nihat Yıldız anımsatmasaydı belki de böyle bir kitap çıkmayacaktı.

İçimdeki çocuğu yeniden ayağa kaldırdım, yeniden devindirdim, paçalarımı çekiştiren, içimden eksilmeyen o kasabalı, dingin, küşümlü, şaşkın, incelikli Oğuz çocuğu uyandırdım.

***

Evet “çocuklar geçiyor içimden”

Adı bir anda geldi aklıma. Böyle bir kitap adı var mıydı? Düşündüm, araştırdım, göremedim. Ben de severek “Çocuklar Geçiyor İçimden” dedim. Sanal ortamda da paylaştım kitabın görselini. Tevfik Akbaş arkadaş bu adla bir şiir yayımlamış 2020’de. Sonra Klaros Yayınları’ndan çıkan “Yeryüzüne Sığmayan Gözbebeklerimiz” kitabına da almış bu şiiri.

Hiç rastlamamıştım, bilmiyordum. Yeni öğrendim. Bir alıntı, çalıntı, esin yok elbette. Şair insan aynı şeyleri duyabilir, farklı duyarlıkla yazabilir. Şairin özgürlüğü işte. Ne güzel aynı şeyleri duymak, duyumsamak… Tevfik Akbaş arkadaşa teşekkür ederim. Onun içinden de  uçurtmalar, ormanlar, doru kısraklar, nehirler, gemiler geçmiş, sonuna da şu dizeleri eklemiş: “çocuklar geçiyor içimden/ ilk öpücüklerin/ utangaç sızısı/ pembe dudaklarında/ saçları taranmamış”

 BORNOVA’DA BULUŞALIM

Bornova Büyük Park güz güzelliğini yaşıyor. Her yer kitap kokuyor. Şiir, öykü, roman, deneme, anı, gezi, çocuk… Ne ki gürültü yok, kalabalık yok! Kitaplar kırgın, insan eli dokunsun diye bekleşiyorlar! “Sen ben bizim oğlan” bakışıp duruyoruz, esenleşiyoruz, söyleşiyoruz, imzalaşıyoruz… Oysa yeni çıkan “Çocuklar Geçiyor İçimden” kitabımla  Pagos Yayınları Sergiliği'nde Atila Er’le imzaya duracağız. İki lafın belini kıralım, söyleşelim, fotoğraf çektirelim diye. 7 Ekim 2023 Cumartesi öğleden sonra, zamanı uygun olan dostları Büyük Park Kitap Avlusu'na bekleriz.