Vatandaşın biri mahkemede, bir süredir kendisiyle yakın dostluk kuran Bay X'in aklını çeldiğini, bu yüzden de suç işlediğini söyledi.
Bu yüzden de serbest bırakılmasını, hatta beraat etmesi gerektiğini savundu.
Avukatı da müvekkilinin görüşüne katıldı.
Mahkeme heyeti bu savunmayı “uygun” bulmadı ve sanığı mahkum etti.
***
Türkiye'de “olur böyle şeyler” dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, oluyor.
Ancak hukuk yaşanan bu tür durumlar karşısında kendini yeniliyor.
Yeniledikçe de yeni kararlar ve içtihatlar oluşuyor.
Modern hukukun geldiği nokta şu:
“Devlet kendi vatandaşına tuzak kurar mı?”
Ya da bir başka deyişle, devlet suç işlemek amacıyla vatandaşını “teşvik” eder mi?
***
Demokrasinin tüm uygulandığı ülkeler için geçerli yanıt her zaman için “hayır” olurken, ne yazık ki bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu sonuç “kimi zaman olur” şekline evriliyor.
Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ona bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uzun süren bu tartışmalara son noktayı koydu aslında.
AİHM'e göre, “Kamu yararı gerekçe gösterilerek polisin suça teşviki sonucunda elde edilen delillerin kullanılması haklı bulunamaz, zira bunun yapılması, sanığın başlangıçtan itibaren adil yargılanma hakkının kesin olarak riske atıldığı anlamına gelecektir.”
***
Buna rağmen Türkiye'deki yargı sisteminde kimi zaman “itirafçılar” eliyle, kimi zaman ise “gizli tanık” kullanılarak suç oluşturulmadı değil.
Suçun işlenmesinde itirafçı ya da gizli tanığın (belki de ajanın) ne kadar etkisi olduğuna bakılmaksızın yüksek cezalar verildi.
Kimi gizli tanıklar, mahkemelerde anlattıkları ile maddi gerçeğin ortayı çıkmasından çok, sanık sandalyesindekilerin mahkum olmasına neden oldu.
Aradan bir süre geçti, gizli tanıkların aslında birer ajan olduğu, suçun işlenmesi için teşvik ettikleri ortaya çıktı.
Hatta kimi gizli tanıkların siyasal gerekçelerle mahkumiyet için özel çaba harcadıkları bile gözlendi.
Çok değil, on yıl öncesine dönsek, Ergenekon davalarındaki gizli tanık ifadelerini okusak, bunun nasıl bir yapıya dönüştüğünü açık seçik görebiliriz.
***
Yargı sistemimiz, üzerindeki dava yükü nedeniyle bu tür suç soruşturmasını gerçekten adil yapabiliyor mu?
Şu anda devam etmekte olan pek çok davada, devletin bir biçimde ajan kullanarak suçu teşvik ettiği ve ardından da yüksek cezalar vererek dosyasını kapattığı ne kadar olay var.
Ve bunlar için yarın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden çıkacak aleyhte kararlar hukukumuzu ne kadar etkiyecek?
***
Hukuk eğitiminin beş yıla çıkarılması, örneğin bu sorunu çözmeye yetecek mi?
Ya da beş yıl hukuk eğitimi aldığında, savcılar, hakimler önlerine gelen dosya da suçun işlenmesinde bizzat devletin “teşvik” ettiği yönünde delilleri arayacak mı?
Ama her şeyden önemlisi, siyaseten “Devlet vatandaşına tuzak kurar mı” sorusuna uygarca yanıt bulabilecek miyiz?
Siyaset hukuku şekillendiriyorsa, “arada bir kurar” mı diyeceğiz?