Futbolda, İzmir’de özlediğimiz günleri yaşıyoruz aslında… Uzun yıllar sıkıntılı geçse de İzmir’deki profesyonel futbol günleri; bugün Altay ve Göztepe ekipleri Süper Ligde, Altınordu ve Menemen ekipleri de TFF 1. Ligde mücadelelerini sürdürüyorlar ki, bahsiniettiğim bu iki lig, ülkemizin en üst ligleri…
Ve elbette üzülerek yazacağım birkaç ekip var ki, onlar da Türk futbolu için oldukça değerli ve eskiler. Ancak, bugün bulundukları, mücadele ettikleri ligler, kendi geçmiş başarıları ile bağdaşmayacak sırada… Örneğin İzmirspor; Bölgesel Amatör Lig hiç yakışıyor mu koca İzmirspor’a? Ya Karşıyaka? Asırlık Karşıyaka’ya ne demeli? 3. Ligdeler…
Bu yazının asıl konusu Karşıyaka olacak, ama önce…
Geçtiğimiz günlerde, usta haberci, bükülmez kalem Uğur Dündar’ın bir yazısını okudum; ülkemizin içerisine düştüğü borç batağının, eskiden çekilmiş Yeşilçam filmlerinde, nasıl da benzer ve daha mikro düzeydeki örneklerle, gelecekte yaşanabileceğinin anlatılmış olduğunu, kendisine iletilen bir mektup vasıtası ile yazmıştı. Öyle ya; filmler, özellikle de sinema filmleri, illa ki yaşanmışı örneklemek zorunda değildi ki! Yaşanacakları ya da yaşanabilecekleri de pekâlâ örnekleyebilir ve izleyici ile buluşturabilirler. Sevgili Uğur ağabey de, bunu anlatıyordu aslında yazısında; önemli olan izlenenden alınacak ders. Acaba kim, ne kadar, neyi almıştı izlediğinden…
Bu düşüncelerle, eski bir Yeşilçam filmini de, ben kısaca yazayım ve hemen Karşıyaka’ya geçeyim;
1978 yılında çekilmiş olan, başrollerinde, her ikisi de bugün aramızda olmayan, Kemal Sunal ile Dinçer Çekmez’in yer aldığı, “İnek Şaban” adlı filmi hatırlayalım beraber; Filmde karpuz sergisinde çalışan ve sevdiği ile evlenebilmek için paraya ihtiyacı olan Şaban’ın (Kemal Sunal), ünlü bir takımın kalecisi olan Bülent’e benzerliği ile kalenin kendisine emanet edilişi anlatılır. Daha doğrusu, Bülent’in ortadan kaybolması ile Bülent sanılarak, silah zoruyla kaleye geçirilişi… Eli silahlı ve kulübün; para, transfer ve yönetim işlerine karışan ve hatta tek sahibi gibi davranan Kara Mithat (Dinçer Çekmez) ile yaşadıkları olaylar, trajikomik bir şekilde izleyici ile buluşmuştur yıllar önce… Yalnızca, sahip olunan ve/veya takım için harcanan para ve güç ile takımların yönetilemeyeceğini de izleyiciye aktarır aslında bu film…
Şimdi Karşıyaka;
Uzunca bir dönemdir bekliyoruz asırlık çınarımız Karşıyaka’nın da, 1. Lige ve oradan da, hak ettiği yer olan Süper Lige doğru tırmanışa geçmesini… İnanın, İzmir ve Ege, bunu fazlasıyla hak ediyor; Altaylı, Göztepeli, İzmirsporlu, Menemensporlu, Bucasporlu, Altınordulu, Yeşilovasporlu, Ülküsporlu günlerin özlemiyle…
1912 yılında kurulmuş olan Karşıyaka’nın yüreği de, bahsini etiğim başarı özlemiyle dolu… Ancak yaklaşık son on beş, yirmi yıldaki yanlış yönetim teknik ve taktikleriyle, maalesef 3. Lige dek geriledi. Borç batağı, transfer yasakları, stat problemleri derken bu günlere gelindi. Sonra, yeni bir yönetim oluştu ve taşın altına eller kondu. Camia da bu sezondan itibaren hayal edilen yükselişin başlayacağına inandı ve kilitlendi bu inanca... Teknik adam Cüneyt Biçer ve ekibi ile anlaşılarak yola çıkıldı. Üstelik transfer yasağı da kalktı ve şampiyonluk parolası ile sezona başlandı.
Ancak, istenilen bol galibiyetli başlangıç maalesef gerçekleşmedi Karşıyaka için… Ve altıncı haftanın sonunda teknik heyet ile yolların ayrıldığını öğrendik. Ülkemizdeki kanayan yaramızdır bu; ilk önce teknik adamın başı uçurulur! Ve başka kimseye de bir şey olmaz!
Her şey yeni başlayacak hoca ile devam eder! Ancak ve sadece futbol takımlarında bu böyledir! Misal; ülke yöneten, ülkeyi batırsa da gitmez! Karşıyaka’da bu gelişmeler olurken, yönetim kurulundan ilginç bir istifa da geldi; futbol şubesinden sorumlu olan yönetim kurulu
üyesi Celal Doğanalp istifa ettiğini açıkladı. Bu tarz hareketlere, özellikle de ülkemizin son yıllardaki yönetim anlayışını dikkate alırsak, başarısızlığı kabul edenlerin istifalarına rastlamıyoruz. Başarısızlığı kabul eden yok desek daha iyi! Ancak, Celal Doğanalp’in istifa sebebi, daha doğrusu kendi iddiası biraz sıkıntılı; “Futbol şube yöneticisi olmanın sorumluluklarını yerine getirebilecek ve şube yöneticisi olmama rağmen bilgilendirilmeden yapılan icraatlar hakkında, Karşıyaka Spor Kulübü’ne faydalı olmak için şahsi fikrimi beyan etme ortamının dahi mevcut olmadığını gördüğümden, ayrıca bu ortamı dile getirdiğimde de karşı fikir beyan edebilmek için kulübümüze 28 milyon TL vermem gerektiği yüzüme söylendiği için genel kurulumuzun teveccühleri ile seçilmiş olduğum Karşıyaka yönetim kurulu üyeliğinden istifa kararı aldım”. Bu açılamayı ve konuyu düşünlerinize sunarken, bu yazının dipnotunu da, istifa mekanizmasını çalıştıran Celal Doğanalp’in istifa açıklamasının karşılığı ile yapayım;
Dipnot; “parayı veren, düdüğü çalar” Atasözü.