Sözlükler sanatı duygunun, güzelliğin, tasarının oluşumunda kullanılan yöntemi; belli bir uygarlığın, topluluğun anlayış, beğeni ölçülerine uygun yaratılmış anlatımı olarak tanımlar.
Peki sanatçı kimdir? En gerçek anlamıyla özgür olan insandır. Sanatçının görevi; bilgiyi aşarak, yaşamı, evreni saran gizi aramaktır. Görmediğimizi görerek, çizgilerin, renklerin, biçimlerin büyülü dilini bize öğreterek, doğayı güzelleştirendir.
Gerçek sanatçı yaratıcıdır, çağının tanığıdır, gözlemcidir, düşündürendir, düş gücünü devindirendir. Ünlü tiyatro yazarı, deneme ustası Hidayet Sayın’ın “Ne Kazandınız Kara Yürekliler” kitabındaki sanatçıyla ilgili değerlendirmesinde dediği gibi “Sanatın tüm dalları, insana yaşama ve başarma sevincini, gülebilme ve anlayabilme yetisini ya da savaşma gücünü sağlar.”
***
Hem hukukçu, hem yazın emekçisi Veysel Gültaş da “Yazının Belleği”nde “Sanat konusunda yaratıcılığın ayırdına varmak gerek. Çağdaş olmanın ilk koşuludur bu. Sanatçıları korku duvarı ile çevirmek, yaratıcılığa sınır getirmek, toplumların gelişimini durdurur” derken, sanki Dylan Thomas’ın “Bir sanatkar için sadece tek duruş vardır: Dimdik” sözünün gerçekliğini, geçerliğini de anımsatır.
Usta yazar Vecihi Timuroğlu’nun Estetik adlı yapıtında sanata ilişkin çok önemli yazıları yer alır. Bu köşede uzun uzun anlatmak olanaksız; ama onun şu sözünü anmadan da geçmek istemem: “Sanatın alanı insandır.” İnsana odaklanan sanatçı, kuşkusuz toplumla kurduğu seçkin, saygın, gerçekçi, geliştirici, yönlendirici duruşu ve eylemiyle değerlenir.
Düşünür, araştırmacı, çevirmen Akşit Göktürk’ün Sözün Ötesi kitabındaki sanata ilişkin görüşlerini, saptamalarını görmezden gelmek olası değil: “Bir sanat yapıtının güzelliği ne içerikte ne biçimdedir. Dile getirilendedir. Kendine özgü bir devingenlikle işler bu dünya. (…) Büyük bir sanat yapıtı karşısında kişi, dünyaya bakış çevresinin genişlediğini, hem dünyayı hem de kendi özbenliğini kavrayışının derinlik kazandığını görür.”
***
Aydın Şimşek “Estetik ve Mücadele Estetiği” yapıtında “Sanatın bireysel yanı ve kendine yönelik amacı, kaçınılmaz bir biçimde toplumsal baskılarla, baskılanmış özgürlüklerle ve egemen akla itirazlarla kurulabilir”liğini savunur.
Sanat ve onu üreten sanatçı muhalif ve itirazcı duruşun farkındalığını yaratıyorsa, gönüllerimize, yüreklerimize kazınıyorsa, burada bir kez daha düşünmek gerekmez mi? Sanatçıları korku duvarı ile sınırlandırmak, ürkütmek, korkutmak, yıldırmak tarihin sayfalarını geriye çevirdiğimizde de sık sık karşımıza çıkar. Resmi, şiiri, yazıyı, tiyatro oyununu, sinema filmini yasaklayan anlayışı, baskıyı onaylamak, alkışlamak elbette olanaklı değil.
İstenir ki sanatçı verili olanı savunsun, yalakalık etsin, dalkavuk olsun. Oysa gerçek sanatçı özünde biçimci dar kalıplara, yoz geleneklere, baskıya, dayatmalara, darbelere, zorbalara karşı durandır. Aynı zamanda sanatın emekçisi, yaratanı olan sanatçı özgür istence, aydınlanma savaşımına, düş tutmaya, gelecek biriktirmeye, umut çoğaltmaya, yaşamı savunmaya da hep açıktır.
Özgen Seçkin’in dediği gibi (Geleceğe Yazılmıştır kitabı) “Sanatçı da bir başka birey gibi yaşadığı çağdan sorumludur. Onun işi, doğru siyasete ve siyasi örgütlenişe bağlı kalarak ürününü oluşturmaktır.”
Sanata saygıyı, sevgiyi, güveni, desteği eksiltmeyelim; sanatı, sanatçıyı sevelim, koruyalım, yaşatalım her zaman. Sanatı emekle, yürekle, aydınlanma sevdasıyla, aşkla, coşkuyla, çağdaşlıkla üreten, yaşatan gerçek sanatçıyaalkışımız eksik olmasın.