Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi Franz von Papen’in Pan-Turan Hareketiyle İlgili 1941 Tarihli Bir Raporu
Sovyetler, Almanya’yı işgal ettikten sonra, Berlin’deki Nazi Almanya’sı arşivinin bir kısmını ele geçirerek Moskova’da İngilizce olarak yayınlamışlardır. Deşifre edilen Alman diplomatik yazışmalarının birinde (SSCB Dışişleri Bakanlığı, Arşiv Bölümü, Almanya Dışişleri Bürosu, Belgeler, Türkiye'de Alman Politikası (1941 - 1943), Yabancı Diller yayınevi, Moskova 1948, s.34-36. No. 10) Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi Franz von Papen’in (1879-1969) İstanbul’dan Berlin’e gönderdiği raporlar arasında, Pan-Turan Hareketiyle ilgili önemli bir değerlendirme de bulunmaktadır. Papen imzalı bu raporda (rapora inanmak gerekirse), Türkiye’de, Şükrü Yenibahçe, Nuri Paşa (Killigil), Zeki Velidi (Togan), Ahmet Caferoğlu, Memduh Şevket (Esendal), Hüseyin Hüsnü Erkilet, M. Emin Resulzade ve onun öğrencisi Mirza Bala, Turancı olarak tanımlanmaktadır. Adı geçen raporda belirtildiğine göre, Türkiye, 1941 yılında, Bakü petrol bölgesini ilhak edecek, Doğu Anadolu ile Hazar denizi arasındaki toprakları Türkiye’ye dâhil edecek, Türkiye Doğu’da (Türkistan’da) bir devlet kurduracak ve İran Azerbaycan’ındaki Türkleri siyaseten destekleyecekti. Böylece Sovyetlere bir tepki verilmiş olacaktı. Almanlar, kendi menfaatleri için, Almanların denetiminde, Sovyetleri kontrol etmek için, Kafkaslarda bir devlet kurdurulacaktı. Önemle belirtmek gerekir ki, bu raporda Nazi Almanya’sının, Resulzade’ye güvenmediği açıkça vurgulanıyor. Nitekim Resulzade’nin Führer’e yazdığı mektupta belirttiği, Sovyet Azerbaycan’ının Almanlar tarafından işgal edilmesi talebinin neden akim kaldığını, yani Papen’in Resulzade hakkında olumsuz rapor vermesinden kaynakladığı ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Almanların Sovyetlerle mücadelesinde Ukraynalılara da güvenilemeyeceğinden dolayı Türklerden oluşan bu Turancı ekiple zorunlu olarak çalışmak gerektiği bu raporda ifade ediliyor. Zamanın Türk Hükümetinin ve Turancıların faaliyetleriyle ilgili olarak, Papen’in ileri sürdüğü varsayımların hiçbirinin gerçekleşmediğini belirtmek gerekir. Ancak Türk Hükümetinin bu yıllarda Sovyet coğrafyasındaki Türklere yönelik olarak geliştirilen siyasi propagandanın farkında olduğu ve bunu Alman menfaatleri açısından yeterli bulmadığı anlaşılmaktadır.
Papen’den Almanya Dışişleri Bürosu'na, gizli
Konu: Pan-Turan Hareketi
Alman Büyükelçiliği, no. A 3018/41, Tarabya, 5 Ağustos 1941
Dışişleri Bakanlığına, Berlin
Bilgili ve gizli bir ajan şunları aktarıyor (adı yazılmamıştır): Almanya'nın Rusya'daki başarıları göz önüne alındığında, Türk hükümet çevreleri, özellikle Azerbaycan Türkleri olmak üzere, Türkiye-Rusya sınırının diğer tarafında kalan kendi ırkdaşlarının kaderini giderek daha fazla önemsiyor. Bu çevrelerde 1918 Olaylarına (Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunu kastediyor) geri dönme ve bu bölgeyi, özellikle de kıymetli Bakü petrol bölgesini ilhak etme eğilimi var gibi görünüyor. Bu amaçla, kısmen II. Abdülhamid döneminde benzeri hizmetlerde bulunmuş kişilerden oluşan bir uzmanlar komitesi oluşturuldu. Bu komitenin görevi, ilgili tüm materyalleri toplamak ve hem ülke içinde, sınır ötesinden gelen mülteciler arasında hem yurt içinde hem de yurt dışında, özellikle İran'ın Azerbaycan kesiminde, yeni Türkiye'nin doğuda Hazar Denizi'ne kadar komşu olan Türk yerleşim bölgeleriyle birleşmesi için destek sağlamaktır. Bu grubun lideri, İstanbul Milletvekili Şükrü Yenibahçe'dir (ailesi birkaç nesildir Türkiye'de yerleşik olmasına rağmen kendisinin Tatar kökenli olduğunu iddia etmektedir). Diğerleri şunlardır: Nuri Paşa (Enver Paşa'nın kardeşi; bir zamanlar İslam Ordusu’nda önde gelen bir görevde bulunmuş ve bu nedenle ağabeyinin (Enver Paşayı kastediyor) Pan-Turancı planlarına özel bir sempati duyduğu söylenir. Daha önce İstanbul Üniversitesi'nde profesör olan ancak Atatürk ile yaşadığı bir anlaşmazlık nedeniyle üniversiteden ayrılmak zorunda kalan ve geçici olarak Viyana, Halle ve Bonn'da ikamet eden Profesör Zeki Velidi (Başkurt). Ahmet Sait Cafer olarak da bilinen Ahmed Cafer, bir Kırım Türküdür. Çok güvenilmez olduğuna inanılır, aynı zamanda Hükümet adına casusluk yapar ve Londra'daki General Sikorski'nin Prometheus örgütüne hâlâ yakın olduğu varsayılır. Ahmed Caferoğlu adıyla bir Türkolog olarak tanınır. Son zamanlarda Ankara'da görüşmelerde bulunan Kabil'deki Türk Büyükelçisi Memduh Şevket'in (Esendal) de bu gruba dâhil olduğu düşünülebilir. Onun Resmî sıfatıyla Türk Hükümetinden farklı bir tavır alması pek mümkün değildir; her ne kadar yukarıda adı geçen kişilerle özdeşleştirilmese de, Doğu’daki Türklerin samimi bir dostu olarak kabul edilmektedir. Ankara'daki Türk hükümet çevrelerinin, Azerbaycan hariç olmak üzere, yani Volgalılar, Tatarlar, Türkmenler vb. ile ilgili mevcut planı, onları kendi, görünüşte bağımsız, (kurulacak olan) Doğu Türk devletinde birleştirmektir. Ancak Batı Türkleri, "danışman" olarak baskın bir siyasi ve kültürel rol oynayacaktır. Ancak bu planlar hiçbir şekilde Doğu Türklerinin kendi isteklerine uymamaktadır. Onlara göre, Türkiye'de yaşayan Türkler, gerçek Türk halkı tarafından kesinlikle kaybedilmiştir ve üstelik bu, yakın bir tarihten değil, uzun yıllardan beri böyledir. Bakü'de, Türkiye Türkleri mümkün olduğunca az ilişki kurulması istenen, Türkçe konuşan Levantenler olarak kabul edilirler. Bu gelişme yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Osmanlı tarihinin son birkaç yüzyılı boyunca, sarayın ve İmparatorluğun üst düzey yetkilileri çok az bir oranda Türklerden oluşmuştur. Bunlar, sırasıyla Macar kökenliler, Arnavut ve son olarak II. Abdülhamid döneminde Çerkez ve Araplardı, ancak hiçbir zaman Türk değillerdi. Bu tarihi kavram ve siyasi tutum, Tebriz'deki ilgili çevrelerle yapılan siyasi görüşmelerde sıklıkla dile getirilmiştir. Özellikle Tebriz’de, bu görüşler artık gündemdedir, çünkü Tebriz halkı da Azerbaycan Türküdür ve kendilerini Bakü'dekilerle kan bağı olan kişiler olarak görmektedirler. Tebriz'deki bu hareketin önde gelen isimlerinden birinin İran Genel Valisi olması özellikle dikkat çekicidir. Bu hareketin lideri, şimdiye kadar olduğu gibi, Mehmet Emin Resulzade (Müsavat Partisi'nin kurucusu) olarak kabul edilmektedir. O, Polonya Genelkurmay Başkanlığı'nın bir alt biriminden başka bir şey olmayan Polonya Prometheus hareketine katılmıştır. Resulzade, 1939'da Polonya'nın düşmesinden sonra İsviçre'ye aktarılan Genelkurmay fonlarından (sözde Pilsudski Fonu) faydalanmış, 1940'ta siyasi bir görevle Londra'da Sikorski'yi ziyaret etmiş ve ardından Bükreş'te diğer Polonyalı mültecilerle birlikte yaşamıştır. Mali boyutunu bir kenara bırakırsak, kendisi dağınık bir siyasetçidir. Prometheus örgütünün diğer Türk üyeleri son zamanlarda Türkiye'de Almanya'ya karşı düşmanca bir tavır sergilediklerinden, Resulzade’ye karşı da mesafeli bir tutum sergilemeleri önerilir. Resulzade Türkiye'de yaveri Mirza Bala tarafından temsil edilmektedir ki, kendisi şu anda Türkler tarafından orduya çağrılmış ve İstanbul civarında er olarak görev yapmaktadır. Onun hakkında söylenecek tek şey, büyük hocasının sadık bir öğrencisi olduğudur. Gizli ajanın görüşüne göre (isim belirtilmiyor), bu iki kişiyle de çalışmak değerlidir. Başka bir Doğu Türklerinden olan gizli ajanına göre (adı verilmiyor), geçmişleri ve mali bağlantıları nedeniyle yeni bir Azerbaycan devletinde güvenilir bir rol oynayacaklarına güvenilemeyen bu eski muhafızlarla (guard) ilişki kurmamak daha iyi olurdu. Bu yeni Azerbaycan devleti, diğer Doğu Türklerinin yükünü taşımak istemiyor ve daha ziyade, dağılım biçimleri, yani hiçbir şekilde sıkı bir topluluk oluşturmamaları ve her şeyden önce ekonomik geri kalmışlıkları nedeniyle, Volga Türkleri, Tatarlar, Türkmenler vb.'nin henüz bağımsızlık iddiasında bulunamayacakları, ancak yine de uzun bir evrim sürecinden geçmeleri gerektiği görüşünde. Azerbaycan devrimci hareketi, onları devlet olmaya hazırlamayı kendi görevi olarak görmüyor. Ancak bu gizli ajan, bu görevin Ruslara bırakılmamasını, bunun yerine Alman örgütlenmesinin ve deneyiminin onların daha da gelişmesinde belirleyici faktör olmasını öneriyor. Almanya, Rusları sürekli olarak kontrol altında tutabilmek için güneydoğuda mümkün olduğunca güçlü bir devlet kurulmasına büyük önem vermelidir. Ukrayna bu görev için yeterli değildir. Ukraynalılar Slav’dır. Bulgarlar ve Sırplar gibi, her an Rusya ile ortak geçmişlerini hatırlayabilirler. Türkler söz konusu olduğunda ise bu tamamen imkânsızdır! İran Hükümeti'nin Azerbaycan Türkleriyle de son derece ilgilendiğini söylediğimde, gizli ajanım bunun oldukça anlaşılır olduğunu söyledi. Bugün İran'da yaşayan Türklerin sayısı Farslar kadar fazlaydı. Şah'ın kendisi de bir Türk ailesinden geliyordu. Dolayısıyla, böyle bir dönüşümün avantajları kendisine açıkça belirtilirse ve bu şekilde siyasi bağımsızlığını koruyabileceğini görürse, İran-Arap devletini kolayca ve tek bir kalem darbesiyle karma milletlerden oluşan bir devlete dönüştürebilirdi. Bu aynı zamanda Tebriz Genel Valisi'nin harekette oynadığı rolü de açıklıyordu.
Tarabya: İstanbul yakınlarında Alman Büyükelçiliği'nin villasının bulunduğu bir sayfiye yeridir. Hükümetin Ankara'daki Doğu Türkistan meselesindeki ajanlarından biri de Tatar kökenli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet'tir. Papen’.