“Hafifçe ısırılmış bir elmanın dilimindeyim.
Elmanın kokusundayım.
Anısındayım; kim bilir, kimin?
Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan.
Düşlerde görünen anlamlardır.
Özelliklerdir bir de belli belirsiz…
Ve insansız anı yoktur. Var mıdır?”
*****
Şiirlerinde bir kişi seçerek; onun üzerinden, soyutu ve somutu anlattı hep:
“Adam yaşama sevinci içinde,
Masaya anahtarlarını koydu.
Bakır kâseye çiçekleri koydu.
Sütünü, yumurtasını koydu.
Pencereden gelen ışığı koydu.
Bisiklet sesini, çıkrık sesini;
Ekmeğin, havanın yumuşaklığını koydu…
Adam masaya,
Aklında olup bitenleri koydu.
Ne yapmak istiyordu hayatta,
İşte onu koydu…
Kimi seviyordu, kimi sevmiyordu?
Adam masaya onları da koydu…
…Masa da masaymış ha!
Bana mısın demedi bu kadar yüke.
Bir iki sallandı durdu.
Adam ha babam koyuyordu...”
*****
Birey üzerinden toplumu ele aldı şiirlerinde. “Mendilimde Kan Sesleri” ismini verdiği şiirinde mesela bir işçi olan Ahmet ağabeyiyle bütün bir Türk toplumunu; çocuklar ile ülkeyi kurtarma idealini gerçekleştirecek Türk çocuklarını, Ahmet ağabeyinin sevgilisi olduğu hayâl edilen kadın ile de o çocukları yetiştirecek kadınları anlattı.
Aynı şiirde, istasyonları ve pazarları anlatarak memleketteki karışıklık ve huzursuzluğu ifade etti bir bakıma:
“Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla…
Ahmet abi sen de bağışla!
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer…
*****
Bir yaz günü; 8 Ağustos 1928'de, İstanbul'un Fatih ilçesinin Soğanağa semtinde doğdu Edip. 3 kız kardeşiyle birlikte, 4 çocuklu ailenin 3. ferdiydi. Ailesi ona Ömer Edip ismini koydu. Fakat Ömer adını; henüz 19 yaşında çıkardığı “İkindi Üstü” adlı ilk şiir kitabı ve ilk şiirleri haricinde kullanmadı.
İlkokulu; İstanbul'da, 56'ncı İlkokul'da tamamladı. Ortaokul ve liseyi ise İstanbul Erkek Lisesi’nde. Henüz ortaokul yıllarında Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde; eski sanat dergilerini okuyup notlar alarak başlayan şiir yazma isteği, İstanbul Erkek Lisesi’nde okuduğu yıllarda artarak devam etti. Okulun Babıâli’ye oldukça yakın oluşu sebebiyle; akşamüstleri Marmara, ABC ve Yokuş kitabevlerine uğrayarak, yeni şiir anlayışını tutkuyla izledi.
Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarından çıkan kitaplar aracılığıyla; Yunan ve Latin klâsiklerini, Dünya edebiyatının klasiklerini okudu. İlerleyen yaşlarında Marksizm ve sol düşünce ile tanıştı.
İlk şiiri 1944'te İstanbul dergisinde yayınlandı. Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini; "İkindi Üstü" başlıklı kitapta topladı. Bu şiirlerde; varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı.
Liseden mezun olunca, Yüksek Ticaret Mektebi’ne kaydoldu. Aynı dönemde babasının Kapalıçarşı’daki dükkânında çalışmaya başladı. Hayata erken atıldı. Yine henüz 19 yaşında ilk kitabını çıkardıktan hemen sonra; 12 Nisan 1947’de, aile dostları tarafından tanıştırıldığı Mefharet Hanım’la evlendi. Bu evlilikten, Nuran ve Ömer adını verdikleri iki çocukları oldu.
1950 yılında yedeksubay olarak askerlik hizmetini tamamladı. Askerlik dönüşünde; Kapalıçarşı'da, babadan kalma dükkânda turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1951'de Nokta dergisini çıkardı. Bu dergi, genç şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. İlk kitabından 7 yıl sonra yayınladığı "Dirlik Düzenlik" bu dönemin ürünüdür.
*****
“Hiç böyle ısınmamıştım;
Daldaki vişneye,
Vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye,
Uçan buluta,
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya...”
1957'de yayınlanan “Yerçekimli Karanfil” ile ise, kendisine özgü bir şiir evreni kurdu. İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Yenilik, Pazar Postası, Yeni Dergi gibi dönemin sanat yayınlarında; şiirsel canlılığı besleyen şairlerden biri oldu.
Şiirinde zamanla; sevinç yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bıraktı. Bu dönemde yeni arayışlara yöneldi Edip Cansever. Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup bu dönemin ürünleridir.
Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini göz ardı etmedi. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan, yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu.
1954’te meydana gelen Kapalıçarşı yangınında; dükkânının yanması üzerine Jak Salhoşvili ile ortak olup, asma katlı bir başka dükkâna geçti. Ortağı alım satım işlerini yönetirken; Edip Cansever, tüm zamanını asma katta şiir okuyup şiir yazmaya ayırdı. Kapalıçarşı'da otuz yılını geçirdi ve bu zaman zarfında dokuz şiir kitabı çıkardı.
İnsanlar ile nesneler arasında, büyük bir bağ olduğuna inandı hep. Fazla şiirin şairi, Edip Cansever. 58 yıllık yaşamı boyunca başlı başına şiire sebep.
1964’te üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi’nden, güncel politikadan anlamadığı gerekçesiyle ayrıldı. 1975 yılında Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânını sattı ve ticari hayatını sonlandırdı. Bundan sonraki dönemde kış aylarını İstanbul’da, yaz aylarını da Akdeniz sahillerinde geçirdi. Akdeniz’in doğasının; hem ruhuna hem de sanatına yansıttığı olumlu etkiler sebebiyle, 1986 yılında Bodrum’a yerleşti. Ancak Bodrum'a geldikten sadece yirmi gün sonra, bir beyin kanaması geçirdi ve İstanbul’a getirildi. Acilen alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak, 28 Mayıs 1986’da İstanbul’da vefat etti.
Bugün bir şair doğdu dostlar. Edip Cansever 95 yaşında. Âşiyân’da yatıyor şimdi, ebedi istirahatgâhında. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…