Yaşar Kemal’in daha önce yani 1956’larda, gazetelerde yayımlanan Çakırcalı Efe yazı dizisi 1972 yılında kitap olarak okuyucuya sunulmuştu. Bu destansı romanda esasında belgesel bir kurgu gibi, Yaşar Kemal, Çakırcalı'yı öldüren birliğin komutanı Albay Rüştü Kobaş'ın verdiği bilgiler kapsamında eşkıyanın yaşam öyküsünü, bir efede odaklanan isyan duygusunu ve öfkeyi epik bir dille anlatır. Halk nezdinde türkülerle yaşayan, zamanında avam kamaralarında kendisinin yaratttığı olaylardan bahsedilen Çakırcalı’nın öyküsünü Ankara Devlet Opera ve Balesi sahnelerinde de görürüz.

***

Kültürel olarak mitleşmiş yada mitolojik karakterler bağlamında, eşkıyalık ile kahramanlık spektrumunda çok yönlü bir değerlendirmeyi hak eden efelik ve zeybeklik kurumu, tarihsel olarak devletin otorite boşluğu içinde bulunduğu zaman dilimlerinde daha belirgin olarak gündeme gelse de yerel halkların kadim vicdanında haksızlıklara ve zulme karşı dağa çıkan bir meşruluğu da kimliklerinde taşımışlardır.

Eşkiyalık demişken, Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan Tımar sisteminin bozulmasının neticesi olarka büyük nüfus hareketleri atmosferinde tarımsal üretim gerilemesi ve sonrasında da kıtlıklarla on binlerce insan yaşamını yitirdiği 16'ncı yüzyıldaki Celali, Karayazıcı, Deli Hasan ve Kalenderoğlu gibi isyanlar hemen akla gelenler...

Öte yandan “su elin, çeşme elin, tekne Atçalı Kel'in” tekerlemesi hala dillerde olan 'vali-i vilayet, hademe-i devlet, Atçalı Kel Memet' şeklinde imzaladığı fermanlarla ünlü Atça’lı Kel Mehmet Efe’nin 1829'larda Kuyucak'ta başlayan ayaklanması, savunduğu fikirlerle II. Mahmut'un reformları ve ardından gelen Tanzimat fermanı ruhu ile paralellikler arzetmekte ve çağının Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa ile Mısır’daki Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yörelerinde yapmaya çalıştığı reformist girişimlerle benzerlik göstermektedir.

***

Kurtuluş Savaşı'ndaki efe ve zeybeklere gelmeden önce ta Selçuklu döneminde bile uçlarda görev alan akıncı birlikler olarak askeri tarihimizde yer aldıklarını hatırlamak gerekir. Osmanlılarda da 19'uncu yüzyılda Kırım, Karadağ ve Osmanlı-Rus Savaşları için asker olarak yazılmışlar, bunlardan zeybek birlik ve taburları oluşturulmuş, gösterdikleri kahramanlıklar padişah ve devleti yöneticileri tarafından madalya ile takdir edilmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda cephede savaşan efeler hakkında daha önceki suçları için “umumi af” bile ilan edilmiştir. Zaten Kamus-ı Türki’de de “zeybek” için “hafif silahlı ve muhafaza-i asayişe memur eski bir sınıf-ı asker” açıklaması söz konusudur.

İstiklal Mücadelemizin iskeletini oluşturan Kuva-yı Milliye içinde efe ve zeybeklerin etkili olduğu süreç, düzenli ordunun kurulmasına kadar devam eden yılları kapsasa da hiç kuşkusuz destansı bir zaman dilimidir. İşte bunları öğrenmek için çok güzel bir fırsat olarak, muazzam bir çalışmanın ürünü olan Yaşar Aksoy üstadımızın kitabı raflarda yerini aldı.

***

Yaşar Aksoy elli yılı aşkın gazetecilik ve araştırmacı deneyimini Kırmızı Kedi Yayınevi'nce bastırılan “Efeler İsyanı, Kuvayı Milliye Direnişi” isimli kitabına odaklamış. Yörük Ali Efe’den Gökçen Efe’ye zeybek ruhunun ülkemizin bağımsızlık ve kurtuluşuna giden yolda, belge ve canlı tanıklıklarla etkisini epik bir dille anlatırken, adeta tarihe de bu konudaki bilinmeyenlerle ilgili notlar düşüyor.

Milli Aydın Alay Kumandanı Zekai Kaur’un anıları ile işgal İzmir’i ile Osmanlı’nın ve dünyanın konjonktürel dinamikleri eşliğinde Kuvayı Milliye süreci akıcı bir üslup eşliğinde okuyuculara sunuluyor. Öte yandan da efe kültürü detaylı bir şekilde kitapta yer alıyor. Kitapta Etem Oruç’un da vurguladığı gibi, “Kitaba yazılmış ve yazılmamış yasaları ile efe olmak da efe kalmak da zordur. Efelik yürek işidir. Ahlaklı, mert, onurlu, zalime acımasız, mazluma merhametli, özüne, diline, kimliğine bağlı, aşına el ve vatanına göz koyana mangal gibi bir yürekle karşı duruşun adıdır efe.”

Destansı bir dönemi, epik kültürün derinliklerinden yüzeye çıkan belgesel bir dille anlatan Yaşar Aksoy’un kitabını tüm okuyucularıma öneriyorum.