Diyanet İşleri’nde görevli bir müftü, Fransa’daki Hebdo katliamını ve öldürülen şair Ka’b Bin Eşref’i hatırlatarak “Hiçbirinin yanına kar kalmamış bu yaptıkları” sözleriyle Odatv’ye gözdağı verdi. Ardından herhangi bir soruşturma yapılmadı ve müftü halen görevini sürdürüyor. Yorum yapmadan önce Atatürk’ün ve Erdoğan’ın laikliğe bakış açılarına bir bakalım.
Atatürk ve Laiklik
Dinler, özellikle de İslam konusunda son derece bilgili olan Atatürk, bu dini, akıl ve bilimle harmanlayarak harika bir sentez geliştirdi. Bu sentezi, 16 Mart 1923’te, henüz cumhuriyet ilan edilmemişken, Adana’da esnaf ve sanatkarlara yaptığı konuşmasındaki şu sözlerinin, çok iyi özetlediğini düşünüyorum:
“…Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur… …Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın örtüştüğü bir din olmasaydı, mükemmel olmazdı, son din olmazdı… …Bazı kimseler çağın gereklerine uymayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür, onların bu düşüncesidir… …Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, beyinledir”.
“Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir” diyordu, Atatürk.
Erdoğan ve Laiklik
Erdoğan’ın laiklik anlayışında yıllar içinde önemli değişimler oldu. Gençliğinde “Hem Müslüman, hem laik olunmaz” diyen Erdoğan, 2011’de Tunus'ta “Biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Bir Müslüman, laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebilir” sözleri ile laik devleti övdü. Ama dokuz ay kadar önce söylediği şu sözlerle Atatürk’ün İslam anlayışına daha da yakınlaştı:
“İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam'ı 14 asır, 15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız, böyle bir şey yok. Onun için de bugün İslam'ın uygulanması, yer, zaman, koşullar, her şeyiyle o da değişiyor, İslam'ın güzelliği burada zaten.”
Doç. Dr. Bahriye Üçok
Erdoğan’ın bu sözleri, İlahiyatçı Doç. Dr. Bahriye Üçok’un 1988’de TRT’de ‘türban’ konusunda söylediklerini anımsattı bana. Üçok konuşmasında, Kuran’da Nur ve Ahzab Surelerinde yer alan Tanrı’nın isteğinin, ‘kadınların iffetlerini korumaları’ ve ‘müminlerin kadınlarının tanınmaları’ olduğunu; kadınların artık iffetlerini koruyabildiklerini ve cariyelik ortadan kalktığı için ‘tanınma’ sorununun da olmadığını; dolayısıyla türbana gerek kalmadığını savunmuştu (youtube’da izlenebilir).
Sonuç
Tüm bunların müftünün Odatv’ye verdiği gözdağı ile ne ilişkisi mi var?
Bahriye Üçok 1990’da evine gönderilen bombalı bir paketle katledildi. Cinayeti üstlenen İslami Hareket Örgütü, Üçok’un ‘tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden’ cezalandırıldığını söyledi. Oysa, Kuran’a göre, “Kim, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide Suresi 32. Ayet). İşte bu nedenle müftünün söyledikleri son derece önemli.
Erdoğan bakalım hangi İslam’ı ve hangi laikliği seçecek?
Müftünün görevini sürdürmesi ve Erdoğan'ın suskunluğunu koruması, söylenenleri onayladığı şeklinde algılanabilir. Sükut ikrardan gelirmiş...