"Gelini ata bindirmişler, ya nasip demiş"...
Çok sık kullandığımız bu atasözündeki ana fikir şu: "Kesin sonuç alınmadan hiçbir işe oldu bitti gözüyle bakılmamalıdır."
Atasözleri, deyimler, tarihin süzgecinden geçerek geldiği için hep başucu sözü olarak duvara yapıştırır, yeri geldiğinde de oradan söküp almak isteriz. Çok defasında oradan söküp alamadığımız için mi, nedir bilinmez; bunu uygulayamayız. Deyim yerinde ise, apışıp kalırız!
* * *
Bir tarihte bir büyüğümüzü de ata bindirip "ya nasip" demişlerdi; ama anında attan düşmüş, göstermelik ata binme duygusunu da tadamamıştı!
Sonra o atların yerini, hızlı trenler aldı. Bazıları raydan çıkıp devrildi, bazıları da önündeki vagona toslayıp masum insanların ölümüne yol açtı...
Belki de bugünlerde liderlerimize de ana babaları, bu atasözünü okunmuş üflenmiş mıska gibi boyunlarına asıp yola çıkarıyorlardır! Ama "Vermeyince mabut, neylesin mahmut" misali Ankara'da, İstanbul'da bazı başkan adayları ya attan düştü, ya da hızlı trenin yorgunluğu ile başı dönerek yarışı sonda bitirmedi mi? Akılları suya erince de deyim yerinde ise mızıkçılık provalarına başlayıp, halkın seçtiklerini Yüksek Sabır Kurullarına (YSK) yollayarak orada makamlarına oturmalarını engellemeye çalışyorlar! İşte İstanbul'daki sabır koltuğu, "boş beşik" misali 20 güne yakın "iğneli koltuk" haline bundan getirilmiş olamaz mı diye düşünmek istiyorum!
Vallahi "sabır taşı" olsa bile çatlardı! Nitekim, bazıları ellerini ovuşturarak "Çatla patla sen, topal ördek!" diyerek Osmanlı'dan kalma sokak oyunları sergilemedi mi? “Osmanlı şamarı atacak mısınız!” demedi mi? Ama, maalesef Osmanlı'dan kalma şu "emekçinin- çalışanın teri kurumadan, hakkı verilmeli, teslim edilmeli" sözü acaba yerine getirildi mi?
Ve sonunda Allah huzurunda da, halk huzurunda da hak edenler, hakkını söke söke aldı. Ama 20 günlük kayıpları ne olacak, kim telafi edecek? Bana sorarsanız, futboldaki gibi, kayıp zaman maçın sonuna eklenmeli ve gelecek döneme bırakılmalı derim!..
Hani hızlı trenle, rahvan atla yola çıkanlar Ziya Paşa'nın "Tiz reftar olanın pâyine dâmen dolaşır/ erişir menzil-i maksuduna aheste giden" beyitindeki gibi acele gidenin eteği ayağına dolaşmadı mı? Neyse ki, yavaş ve aheste giden Ekrem İmamoğlu gibi Mansur Yavaş da maksadına ulaştı...
* * *
Ha sahi, siyaset literatürümüze bir de "gaz sıkışması" eklendi değil mi?
Ankara'nın Çubuk ilçesi Akkuzulu Mahallesi'nde Şehit Piyade Sözleşmeli Er Yener Kırıkçı'nın cenaze töreninde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, Osman Sarıgün adındaki AK Parti üyesinin attığı yumruk ve ardından belirli bir grup tarafından gerçekleşen linç girişimi Türkiye'yi ayağa kaldırdı. İçişleri ve Milli Savunma bakanları ile emniyet ve jandarma teşkilatının üst düzey yöneticilerinin gözü önünde meydana gelen saldırıda Osman Sarıgün'ün yanısıra bir de Kılıçdaroğlu'nun arabasını taş atarak kıran Fatma B. adındaki kadının partide güvenlik görevlisi olduğu iddiaları da bu linç girişiminin organize olduğu yorumuna yol açtı...
Bu arada Milli Savunma Bakanı'nın binin üzerindeki kalabalığa "Değerli arkadaşlarım, gerekli mesajı verdiniz!" tarzı sesleniş biçimi tenkit edilirken, Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya'nın saldırganlara "Önce beni linç edeceksiniz" şeklinde kararlı konuşması ibret vesikası olarak konuşuluyor.
Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "bu bir gaz sıkışması idi" sözleri de siyasi tarihimize girecek nitelikte...
* * *
Düne kadar madenlerdeki gaz sıkışmasının dışında insanların karnını şişirip, tehlikeli boyutlara getiren tıbbi "gaz sıkışması" yorumları da hayli ilginç! Bakın; ben bu konulardaki şişkinliklere karşı ilaçların olduğunu biliyorum. Nitekim dün Hatay semtindeki Hakimevleri Eczanesi'ne giderek gaz sıkışmasına karşı ne tavsiye edildiğini öğrenmeye çalıştım. M ile balayıp .... l ile biten bir ilacın dr. reçetesi ile verildiğini ifade ettiler.
Evet, şayet gaz sıkışmanız varsa, siz hemen meydanlara inip, öyle linç girişimi tahriklerine de bu ülkenin bilinçli vatandaşları olarak sakın kapılmayın...
Tıbbi sıkıntınızı giderecek hapları alın...
* * *
Tabi ben, Atatürkümüzün 99 yıl önce Türk çocuklarına armağan ettiği ve dünya çocukları ile paylaştığı 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımız'ın da böyle "siyasi gaz sıkışmalarına" kurban edilmemesini arzuluyor ve de 100'üncü yıla çocuklarımızın zihninden bu gibi yanlışların silinip atılmasını diliyorum...