Biz iki kardeştik ve küçükken her akşamüstü gazete kavgası yapardık.
Babam akşama doğru işten eve döndüğünde kolunun altında gazetelerle gelirdi ve biz her ama her akşam önce sen okuyacaksın ben okuyacağım diye kız kardeşimle birbirimize girerdik.
El kadar çocuklardık, oturup da memleketin siyasi gidişatını, ekonomiyi takip etmiyorduk elbette.
Kim bilir artık hangi sayfaları bekliyorsak o heyecanla?
Bulmaca mı, magazin mi, o zamanlar gazetelerde yer alan çocuk sayfalarını mı?
***

Akşam babamın gelişini beklememize gerek kalmadı.
Daha ileri yaşlarda ise bu kez gazeteyi ilk kim okuyacak kavgaları yapmadım değil.
Okunmuş gazete sevmeyenlerdenim ben..
O düzgün katlanmış sayfaları ilk ben hışırdatacağım. Mis gibi mürekkep kokusunu ilk ben içime çekeceğim. (Gerçi o mürekkebe alerjim de var. Daha gazeteyi elime alır almaz arka arkaya hapşırmaya başlıyorum. Gazeteye alerjisi olan bir gazeteci!)
***
İnternet gazeteciliğinin ilk yayılmaya başladığı zamanlarda uzun hem de çok uzun bir süre gazeteyi bilgisayar ekranından okumayı reddettim.
Ama işte çağa ve teknolojiye ayak uyduramayanların çok kısa bir sürede tapona düştüğü de bir gerçek.
Sürekli güncellenen gazete sayfaları bir yana, sosyal medya, özellikle de Twitter, doğru adresleri takip ettiğinizde olaylardan dakikasında haber almanızı sağlıyor.
Bu yüzden ertesi gün gazeteyi elinize aldığınızda orada okuduğunuz konular üzerinde çoktan tartışılmış, yeni gündem maddelerine geçilmiş oluyor.
Gel gör ki kendi adıma konuşayım, ben artık gazeteleri internet sitelerinden de takip edemiyorum. Daha doğrusu takip etmek istemiyorum çünkü herhangi bir haber sitesini açtığımda birkaç dakika içinde sinirim tepeme zıplıyor ve ekranı kapatıp gidiyorum.
Sadece tık sayısı artırmak için saçmasapan başlıklar, her cümle için ayrı bir sayfa açmak zorunluluğu, sağdan soldan fırlayan ve yakalanmamak için büyük mücadele verdiğiniz ilanlar, reklam tuzakları, şifresiz girişe izin vermeyen, faşist zihniyet ürünü, dünyanın okunması en zor haber sitesi haline getirilen karman çorman siteler!
***
O yüzden diyorum ki ben gazete okumayı özledim be kardeşim!
Elime alıp okuyamıyorum çünkü haberler artık nispeten bayatlamış oluyor...
Siteleri açamıyorum, reklam tuzakları bütün konsantrasyonumu bozuyor.
Son zamanlarda sadece yazarları okumak için gidip bayiden gazete alır oldum.
Çünkü hiç olmazsa sevdiğim, takip ettiğim insanları sağdan soldan fırlayan, ekranı kaplayan ilanlar olmadan okuyayım istiyorum.
Çocukluğumdan beri günümün en önemli ve eğlenceli rutinini elimden alan teknolojiye ve bu teknolojiyi okuru yormadan kullanmayı beceremeyen gazetelerin internet sitesi yöneticilerine de teessüflerimi bildiriyorum.
* * *

Amerikan bla bla üniversitesi resmi olarak açıklamış: "Selfie çekmek bir ruh hastalığıdır!"
Halt etmiş o bla bla'cı araştırmacılar...
Ayrıca öyle ise bile tek hastalığımız bu olsun, çok şükür.
Cep telefonlarının kamera özelliği icat olunduğundan beri tüm insanlık alemi olarak fark ettik ki, insan en güzel kendi kendini fotoğraflıyor.
Başkası çektiğinde kendimi yaşlı, şişman, çirkin görürken, kendi çektiğim fotoğraflara nasıl bayılıyorum belli değil!
Çarşaf çarşaf her yere koyuyorum.
Rahatsız olan bakmasın diyorum.
*
Ayrıca kendimizi sevip sevmeyeceğimizi, beğenip beğenmeyeceğimizi size mi soracağız?
Biz küçükken annemin "Kendini beğenmeyeni kimse beğenmez" sözünü duya duya büyüdük.
Egonun dozunda cilalanmışı her zaman iyidir iyi...
Sosyal medya kavramının hayatımıza ilk girdiği zamanlar benim de tuhafıma giden paylaşımlardı bunlar.
Ama zaman o kadar hızla akıp, hayat o kadar süratle bir yerlere gidiyor ki, en iyisi o akışa direnmemek...
Sabit fikirli olmamak, ruha bir tutam hoş görü katmak lazım.
Ayrıca şu tatilini, yediğini, içtiğini, 'selfie'sini özellikle paylaşmayan, sen toplu fotoğraf çektiğinde 'lütfen benim içinde olduklarımı paylaşma olur mu?' diyenler var.
Bu nasıl kendini önemsemek, bu nasıl bir kibirse artık!
Tüm mavi gezegen yaşayanları olarak herkes toplandı, senin fotoğraf paylaşıp paylaşmayacağını bekliyor çünkü!
Ne kendinizi ne de sosyal medya hesaplarınızı (eğer iş için kullanmıyorsanız) bu kadar önemsemeyin.
Neşeli olmanın, kendini sevmenin, yaşadığı güzellikleri insanlarla paylaşmanın ayıp bir tarafı yok.
Kendinizi bu kadar da kasmayın.