Ortalık toz dumanken, kafalar karışıkken, gündeme darbe ve darbeciler yerleşmişken, nereden çıktı Gerence Şiir Akşamları, şimdi zamanı mı şiirin diyenler olur mu? Sanmıyorum. Şiir her zaman, her yerde çıkabilir ortaya; söylenir, yazılır, okunur, paylaşılır.
Şiir bir yerlerden sesini duyurur, odaları dolaşır, sokaklardan geçer, alanlara çıkar, salonlarda buluşur.
Selahattin Batu’nun Varlık Dergisi’nde (15 Kasım 1967) şiir üzerine düşüncelerini yeniden okudum. Ne güzel şeyler söylemiş Batu: Ben ki hep şiir olsun dünyada, derim, varlığın ışığı odur, diye direnirim. İyilik bile onunla diyebilirim kim günler; sevgi onunla, incelik, derinlik onunla… Aşk olsun, kardeşlik olsun, ahlâk olsun, erdem olsun. (…) Ama nasıl üzülmem gerçekleri görünce? Şiirsiz, iyiliksiz kalmış bir dünyaya bakınca? Nasıl içlenmem, ezilmem?”
Şiirimizin aydınlık seslerinden Ülkü Tamer dizelerinin arasından seslenir sevenlerine: “Şiir her gün yeniden başlar./ Her sabah uyanır, yıkar kelimelerini/ Harflerini tarar.” Yetmez, “Şiir İçin Cevaplar”da “Şiir ateşin habercisidir,/ yangının kundakçısı./ Yanardağın üstündeki kuştur şiir...” deme gereğini duyar.
Biz de öyle yaptık geçen 23 Temmuz Cumartesi akşamı. Şiiri ateşledik, sonra üstüne su serptik, serinlettik yürekleri. Gerence Şiir Akşamları’nı başlattık! Üç kişi: Yaşar Ürük, Güzin Oralkan ve ben…
Üç kişiyle de şiir akşamı mı olur? Oldu; hem de sesleri, alkışlarıyla katılan yazlık komşularımızla, şiir dostlarımızla. Üstelik Tiyatro Sanatçısı Yaşar Ürük’ün sorularıyla terleyerek…
Yaşar Ürük bir tiyatro adamı. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Yüksek Devre Mezunu. 1967 yılından bu yana Devlet Tiyatroları'nda görev yapıyor. İzmirli, Gerenceli, İlturlu. Beş yüze yakın evin bulunduğu yazlık sitenin de kooperatif başkanı.
Sanatçı bir başkan olunca, İlturlu iki şair de hazırken, neden bir şiir dinletisi olmasın dedik, buluşturduk dostları serin salonda şiirlerle.
Gerence, İzmir’in Urla ilçesine bağlı Balıklıova köyüne 8 km. uzakta şirin bir koy. Ildırı Körfezi’nin kuzeybatı yönünde yer alır ve çevresine de kendi adını verir. Gerence’yi biraz da Yaşar Ürük’ten dinleyelim: “Özellikle denizciler arasında ‘yelken geren rüzgarlı yer” anlamında kullanılan bir sözcüktür ve ülkemiz kıyılarında birkaç yerde bu ada rastlanır.
Gerence, aynı adı taşıyan körfezin özellikle doğu yönündeki bölgeye verilen addır. Burada yılın büyük bölümünde hakim rüzgarlar fırtınalı günlerde Yıldız ve Poyraz, fırtınasız günlerde ise Gündoğusu ve İmbat’tır.
İltur Sitesi’nin hemen arkasındaki boşluktan Gerence Körfezi’ne doğru, bazen 50 km/h’yi aşan bir hızla, adeta sel gibi boşalan rüzgarın Gerence’deki adı “Haydar” dır.”
İşte “haydar”ın da sesini, ezgisini şiirimize katarak etkinliğimizi gerçekleştirdik o gece.
Ben Yürek Söylencesi, Bellek Pazarı, İnce Oda, Küşüm Çınlaması kitaplarından seçtiğim şiirlerle seslendim dostlarıma, komşularıma:
“kalkar gizli peronundan karanlığın/ isli ve bungun kara tren/ vadisi uzun, sesi gürültülü/ sarı sıcak yazlarda/ çığlık ve hüzün tarifeli/ buluşur ayrılığın ve kavuşmanın çalgıcıları/sarsıntılı vagonlarda” Birçok derneğin üyesi, yöneticisi de olan Güzin Oralkan “Kırgın Yansı” kitabından seçtiği şiirlere dokundu: “Dokununca/ Acılarla sarmalanmış/ Kırgınlıklara bürünmüş/ Doyumsuz yüzün/ Aynaya hayalin/ Yansıyınca”
Üç kişiydik; ama çoktuk, çoğaldık şiirlerle, dostlarla, sevgilerle Gerence’de. Şiirle kuşattık doğayı, yaşamı, zamanı, umudu, özgürlüğü…
Sonra dedik ki hep birlikte “şiir her zaman!”