Darbecilerin tutuklanmaları sürüyor. Belli ki bir süre daha yüzlerce soru ile başarısız darbe girişimini tartışacağız. O yüzden kafalar hala karışık. Başarılı olsaydı da darbe sonuçta demokrasi ayıbı. Daha doğrusu darbelerin her türlüsü demokrasiye düşman. Bu yüzden de başarılı da olsa, başarısız da olsa darbelerde olanlar hep emekçiye ve sıradan insanlara oluyor.
Darbe girişimi sonrası ilk Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı. Eğitim, sağlık kurumları, dernekler ve vakıflar ilk dalgadan nasibini alanlardan. Ha bire darbe konuştuğumuzdan, kararname ile ne geldiğini tam olarak anlayamadık.

***

Gelin bu KHK ile ortaya çıkan yanlışlıklardan ikisine göz atalım.
Birincisi;
Bu kararname ile terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia edilen 11 üniversite kapatıldı. Bunlardan 3 tanesi de İzmir'den. Bir madde ile üniversite kapatanlar, öğrencilerin devlet ya da başka vakıf üniversitelerine yönlendirileceğini açıkladı.
Ortaya yeni sorular çıktı.
Türkiye'de hiçbir üniversitede olmayan bölümleri bulunan bu üniversite öğrencileri nereye gidecek?
Bu üniversitelerin öğretim elemanları ne olacak?
Bu üniversitelerin idari kadrosunda bulunan çalışanlar ne olacak.
Olağanüstü hal ve Kanun Hükmünde Kararname olduğu için iptali yönünde hukuksal bir işlem yapılamayan bu uygulama, görüldüğü gibi yine emekçileri ve sıradan insanları vurdu.
Bir de bu işin ekonomik yanı var.
Esnafsınız ve bir biçimde bu üniversitelerle ekonomik ilişkileriniz var. Haliyle yaptığınız işin faturasını kestiniz, ama henüz tahsil etmediniz. Üstelik kestiğiniz faturanın KDV'sini devlete ödediniz. Devlet KHK ile size diyor ki, “Alacağın için dava açamazsın, ama KDV'ni ödeyeceksin. Hazineden geri isteyemezsin...”
Bu üniversitelerin neden kapatıldığı, haklarında herhangi bir soruşturma olup olmadığı ise tam bir muamma. Ama somut olan, öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve üniversite çalışanları ile onlara iş yapan esnafın tamamı zor durumda. İşte darbenin, olağanüstü halin ve Kanun Hükmünde Kararname'nin ilk mağdurları...

***

Gelelim ikinci ayıba...
Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan eğitim kurumları sadece üniversiteler değil. Lise, ortaokul, ilkokul, hatta anaokulu bile var.
Az önce dediğim gibi, haklarında nasıl bir soruşturma vardı, ya da hangi somut delillerle terör örgütü olarak nitelendirildiler hiç kimse bilmiyor. Daha doğrusu olağanüstü hal nedeniyle hukuken hiçbirini sorgulamayamıyoruz. Arada hiç ilgisiz kurumlar var mı onu bile bilemiyoruz. Ancak YARSAV gibi herhangi bir cemaatle irtibat kurulamayacak kurumlar bile kapatılabiliyorsa, darbe hukukunun ötesinde uygulamalar var demektir.
Olağanüstü hal dönemindeki hukuksuzluklardan dikkatimi en çok çekenlerden biri de önceki gün İzmir'de yaşandı. Ajanslardan gelen habere göre, AKP'nin eski milletvekili olması dışında hiçbir sıfatı olmayan Rıfat Sait, yanına birkaç partiliyi de alarak kapatılan okullardan birine gitmiş. Okulun tabelalarını söküp attıktan sonra, okulun duvarına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmini asmış.
Bu resmen provokasyon ve suçtur.
Eğer o okul hala bir tüzel kişiliğe ait ise yapılan bildiğiniz gasp ve mala zarar vermedir.
Eğer o okul kapatılmış ve artık devlet kontrolüne girmişse bu sefer de yapılan devlet malına zarar vermektir.
Kaldı ki bütün bunların ötesinde Rıfat Sait ve benzerlerinin yaptığı, durumdan vazife çıkarmaktır.
Eğer bir başka grup kapatılan bir başka eğitim kurumunu, üniversiteyi, vakfı ya da derneği basıp, yağmalayıp yakarsa ne olacak?
Olağanüstü hal bu kadar mı kanunsuzluk demek?
İşte toplum şu anda tam da bundan korkuyor.
Birilerin kendilerine verilmeyen yetkiyi, “kendilerinden olmadıklarını düşündüklerine” zorla kabul ettirmeleri, bunun da bir cadı avına dönüşmesi.
Bekleyelim bakalım,
İktidar bu vandallar için ne yapacak?