Koca koca adamlar-kadınlar, milletvekilleri, bakanlar, sendika başkanları, kurum temsilcileri bir ay boyunca konuştu. Dört toplantı yapıldı. Her toplantı sonrası basın açıklaması yapılarak gazete sayfaları, televizyon ekranları, internet siteleri meşgul edildi.

Bu bir ay içinde eline mikrofon alıp sokağa çıkan muhabirler vatandaşın beklentisini sorup, hemen hemen her akşam haber bültenlerine taşıdılar.

En fazla işçiyi temsil ettiği için masada oturan Türk-İş uzun yıllardır ilk defa DİSK ve Hak-İş'i de sürece dahil etti. Bir araya gelip ortak bir rakam belirlediler. Üç sendikanın ortak kararıyla Türk-İş 2 bin 578 TL'nin altına imza atmayacağını beyan etti.

Tüm bu toplantılarda harcanan zamana, tüketilen çaya-kahveye, yenilen yemeklere yazık. Ne gerek var bunca şova. Asgari ücretin ne kadar olacağını TÜİK belirlemişti zaten. Geçen haftaki yazımda bu rakamın asgari ücret için baz alınacağını söylemiştim. Nitekim üç aşağı beş yukarı öyle de oldu.

Sayın Bakan önceki gün yaptığı açıklamada gururla! işçiyi enflasyona ezdirmediklerini söyleyerek asgari ücrete yüzde 15.03 oranında artırarak 2 bin 324 TL yaptıklarını söyledi. İşçi zaten reel enflasyon altında preslenmiş durumda iken, çarşı-pazarın enflasyonunu yansıtmayan hayali bir enflasyon rakamı üzerinde zam yapmış olmak hiç bir yaraya pansuman olmayacaktır.

Üstelik açıklanan bu rakam bekar ve çocuğu olmayan kişi için belirlenen ücret. Eğer işçi evli ve üç çocuk sahibi ise alacağı ücret 2 bin 479 TL olacak. Yani devlet tek bir işçinin 2 bin 324 lira ile geçinebileceğini düşünürken eşi ve üç çocuğu olması durumunda 155 lira ek ödemeyle geçinmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın istediği üç çocuğu doyurmak için devletin verdiği rakam 155 lira!

Türk-İş adına son toplantıya katılan Nazmi Irgat'ın, -bence Sayın Bakanın beklemediği- çıkışı ve sonrasında masayı terketmesi anlamlıydı. Ama bu çıkışın devamının gelmesi ve sendikanın örgütlü gücünü işçi lehine kullanması daha anlamlı olacaktır. Aksi takdirde Irgat'ın yaptığı çıkış da anlamını yitirecektir.

Asgari ücretliye, emekliye, EYT'liye para bulunamazken kime ne faydası olacağı bir türlü anlaşılamayan, üstelik stratejik olarak önemli riskler doğuracağı her platformda anlatılan Kanal İstanbul'un 110 milyar liranın üzerinde bir rakama mal olacağı söyleniyor.

Peki neden paramız yok? Üretmeden, katma değer yaratmadan sadece halktan vergi toplayarak ve bu har vurup harman savurarak bütçede para kalır mı?

***

Bu arada asgari ücret tespit komisyonun nasıl toplandığı ve karar aldığı yönünde hala soru işaretleri olduğunu görüyorum. Geçen hafta da yazmıştım ama tekrarlamakta fayda var sanırım.

Asgari ücreti belirleyen komisyonda 5 işçi, 5 işveren, 5 de devlet temsilcisi bulunuyor. Bu komisyonda, işveren tarafını TİSK, işçi tarafını ise en fazla üyeye sahip konfederasyon olduğu için Türk-İş temsil ediyor. Bakanlığın belirlediği üyelerden birinin başkanlık ettiği komisyon, en az 10 üyenin katılımıyla toplanıp, oy çokluğuyla karar veriyor. Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın çoğunluğu sağladığı kabul ediliyor. Yani, asgari ücrette son sözü devlet söylemiş oluyor.

***

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Tevfik Fikret