Covid-19, deprem, hortum, dolu yağışı derken bir de fırtına geçiren güzel memleketimiz İzmir’in Süper sıfatlı lakin bitik hatta acıların ligindeki yegâne temsilcisi Göztepe, son şampiyon Başakşehir’i mağlup ederek, Ünal Karaman dönemindeki ilk üç puanına ulaştı.
Maça geçmeden önce saha zeminine değinecek olursak, süreğen sağanak yağışa rağmen zemin maç boyu gayet iyiydi emeği geçenlere teşekkürler.
Takım özellikle ilk devre yaklaşık 30 dakika oldukça etkin futbol oynadı. Rakibin eksiklerinin de etkisi var mıydı (sağbekleri üçüncü sağbekti) hayatta kontrol grubu olmadığından tam yorumlaması zor, buna karşı Ndiaye, Berkan, Gassama ortalamalarının (devre arasında eleştiri değil övgü vardı taraftar forumlarında) oldukça üstündeydi. Berkan özellikle ilk devre Marcelo tadındaki oyunlarından birini oynadı. Ndiaye (uzun zamandır bu kadar çok oynayan genç oyuncu yoktu Göztepe’de) sol açık olarak 14.5 km koşarak belki de en iyi maçını oynadı. Rakipler genelde tank tüfek “Ndiaye’ye vurmayan bizden değildir…” düsturuyla sahaya çıkıyor hakemler de sarı-kırmızı kartları genelde atlıyor. Bir bekin ikiye üçe bire kaldığında yapacak pek bir şeyi kalmaz. Bunun olmaması için en önemli destekçileri ise başta aynı taraftaki açıklar, stoperler ve ön liberolardır. Ndiaye Berkan’ı da rahatlatarak performansını yükseltti. Taraftarın gelsin diye adaklar adadığı Adis Jahovic gol atamadı ama ceza sahasındaki etkin hareketlilğiyle penaltıyı yarattı. İronik bir şekilde, santraforun olması gereken yerde durmayı bildiğinden üçüncü golü engellemiş oldu. O pozisyondaki şanssızlıkla ikinci golden sonra nispeten rahat maç seyretme süreci, Göztepe’nin doğasına uygun olarak uzun sürmedi. Neyse ki ikinci gol yenmedi. Bu maçta Ünal Karaman Hoca sürpriz Alparslan-Atınç değişikliğine gitti. Bunun avantajı birbirini bilen dört oyuncu Berkan-Alparslan-Halil-Soner dörtlüsü ile pas döngüsünün daha iyi gitmesi oldu. Alparslan da özellikle uzun zamandır görmediğimiz kadar hırslıydı ve hırsı performansına olumlu yansıdı. Umarım bu hafta kaçırdığı golleri Fenerbahçe’ye yazar. Gassama’nın ortasıyla gelen ilk golde Soner Aydoğdu 15 metre koşup kafayı vurdu oldukça hoş bir goldü. Ünal Hocanın değişiklikleri önceki maçlara göre daha proaktifti ve Soner-Zulj çıkınca da takım top yapamaz hale gelmedi beklenmedik ve geleceğe yönelik umut verir bir şekilde.
Göztepe hakem Ümit Öztürk yönetiminde sekizinci maçında ikinci galibiyetini aldı. Göztepe hakkı olan bir penaltıyı alabilirken, rakip birkaç kritik pozisyonda sarı kart görmedi, Obinna da son 10 dakikada kırmızı kart ile oyun dışı kalabilirdi. Göztepe’nin yediği golde pek çok yorumcu Ümit Öztürk’ün rakibin faulünü atladığını düşünüyor. Göztepe’ye penaltı verilmemesine o kadar alışığız ki verilince şaşırıyoruz, kaldı ki çok daha net penaltılar verilmedi sezon boyunca o başka…
Gelelim Pazar günü oynanacak maça... Göztepe Fenerbahçe’yi deplasmanda en son 16 Nisan 2000’de Remzi Acet, Bülent Ataman ve Burak Atasoy’un golleriyle yendi (o zamandan beri beş maç daha oynandığını da vurgulayayım) . Bir daha yenebilir mi? Elbette imkânsız değil. Bunun için neler lazım? Öncelikle futbol şansının Göztepe ile olması gerek. Göztepe İstanbul deplasmanlarında yaklaşık 4-8 net pozisyon (medyan 5) buluyor. Bunların en az birini tercihen iki hatta üçünü atması gerek kazanabilmek için. Muhtemelen maçın başında yapacakları aktif prese hazırlıklı olunmalı (örnek Gs maçı). Bulunan pozisyonların saçma değerlendirilmemesi (son maç son dakikadaki İdeye örneği, dağa taşa vurmamak, egoistlik etmemek vs) elzem. Ardından da attığından daha az yemek… Bu noktada İrfan Can Eğribayat’ın en iyi maçlarından birini oynaması ilk gereklilik üç puan için (Göztepe’den çok gol atan ve az gol yiyen 7 takım var 5-6 maç önce durum daha iyiydi bu açıdan). Tandem ve beklerin kademede ve duran toplarda adam ve alan paylaşımı esnasında dikkatlerinin maç boyu -hiç aksamadan- yüksek seviyede kalması gerek. Bütün İstanbul üçlü Oligarşi (BJK-FB-GS) deplasmanlarında hakemler Göztepe (aslında tüm diğer takımlar için geçerli bu örnek bu haftaki Kasımpaşa’nın Galatasaray karşısında verilmeyen penaltısı) aleyhine sonuca etki eden müdahalelerde bulunuyorlar. Bunu engellemek, adil bir maç için bu maça özel lobi faaliyeti önermek istiyorum. Ayrıca Göztepe beş maçtır ofsayt taktiği uygulamakda ara ara ciddi zorlanıyor izlenimi verdi bana. Ek olarak, özellikle ön liberoların maç boyunca ceza sahası civarında gereksiz duran top ya da korner vermemesi (rakipte Mesut Özil faktörü var, FB’den yenen golllerin yarısından fazlası bu şekilde gelmiş yedi maçtır) çok kritik. Belki de en önemlisi şu, tüm takımın ceza sahasında penaltı yorumunda bulunulacak hareketlerden uzak durması ellerine kollarına ayaklarına hâkim olmaları (örnek son Göztepe-FB maçı), rakibin sert hareketlerine hakemin tolerans gösterme olasılığının yüksek olacağının bilinmesi asla unutulmamalı. Rakibin Göztepelilere kendi ceza sahasında yapacağı olası penaltılık pozisyonlarda da (tandemleri sıkıntılı) sessiz kalınmamalı ve en azından video yardımcı hakemin değerlendirmesi sağlanmalı. Göztepe’nin Fenerbahçe’ye attığı gollerin çoğunun ceza sahası çevresinden beklenmeyen anlardaki şutlarla geldiğini de belirtmek istiyorum. Bu açıdan Adis-Ndiaye-Halil Akbunar ve aslında tüm takım üst düzey istekliliklerini akıllarıyla birleştirirlerse bu, goller atmaya yetecektir. Son olarak ilk sezonki deplasman gibi kendi kalesine gol atmamalı Göztepe.
Sonuç olarak, Göztepe’nin sırf futbol değil, hentbol (İstanbul Üniversitesi 25-28 Göztepe) ve voleybolda da (Göztepe 3-0 İzmirspor) galip gelmesi ile Göztepeliler tadından yenmez bir 14 Şubat yaşadılar. Objektif bakarsak, Ünal Karaman Hoca ile beş maçtır oynanan ortalama oyun İlhan Palut döneminden daha göze hoş geliyor ama alınan puan (4 P) aynı düzeyde değil. Hakem konuşmayacağımız bir Fenerbahçe maçının ardından puanların gelmeye devam etmesini diliyorum.
Not: Akut koroner sendrom geçiren ve by-pass operasyonu olan “İmparator” Sadullah Acele’ye geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.