Günlük tutmayı, günce, günlerde gibi adlarla yazınsal metinler oluşturmayı önemli bulurum. Kestirmeden söylersek, kendimizle iletişim kurmanın en güzel yöntemidir günlükler. Bence “deneme metinleri” için denenmeye değer yazın çalışmalarıdır.
Şiire, öyküye, romana, yazının, sanatın her türüne emek veren insanlarımızın günlükleri, günce yazıları da hep ilgimi, merakımı çekmiştir.
Türk yazınında günlükler denince iki ad usa gelir: Nurullah Ataç ve Salâh Birsel. Ataç, Günce’siyle yazınsal günlüğün en güzel örneklerini vermiştir. Aynı zamanda yazınsal eğilimlere yön vermesi bakımından da dikkat çekicidir.
Salâh Birsel Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga, Bay Sessizlik, Aynalar Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü gibi kitaplarıyla çağdaş yazınımızın öncü günlükçüsü diye bilinir.
Ben Oktay Akbal’ın yazdığı, Varlık dergisinde Günlerde başlığı altında yayımladığı günlük metinlerini de severek okurdum.
Muzaffer Buyrukçu’nun günlükleri (kimileri anekdot günlükleri der onun için) çok ayrıntılı, öykü tadında yazılardır. Daha sonra kitaplaşmıştır bu yazılar.
Cumhuriyet'ten günümüze günlük yazarlarının beklendiğince çoğalmadığı görülüyor. Daha çok düzyazıyla uğraşanların Türk yazınında günlük tutmuş olduğunu saptamak olası.
Tomris Uyar'ın Gündökümleri adıyla yayımlanan günlükleri, hem niteliği hem niceliği düşünülünce, önemli sayılır.
Cemil Meriç'in iki cilt olarak yayımlanan “Jurnal”i salt Türkçede değil, dünya yazınında da örnek günlük metinler olarak anılır.
Oğuz Atay'ın hastalığı sürecinde kaleme aldığı Günlük, daha çok kendi yapıtları üzerinden biçimlenir.
Cemal Süreya'nın Günler'i de ilgiyle, merakla, beğeniyle okunan bir kitap özelliği taşır.
İlhan Berk'in günlüğü “El Yazılarına Vuruyor Güneş” ise şairin unutulmaz düzyazı kitapları arasında yer alır.
Hilmi Yavuz'un Geçmiş Yaz Defterleri, felsefe-edebiyat arasında, parçalı yazılardan oluşan bir günlük sayılabilir.
Adalet Ağaoğlu’nun Damla Damla Günler yapıtı 1969 tarihinden başlayıp onu TRT’den istifaya doğru götürecek 22 Temmuz 1996 tarihine değin süren dönemin izlerini, olaylarını yansıtmasıyla dikkat çeker.
Ne olursa olsun, günlük bir yazın türüdür. Yaşanmışlığın, günlerin akışı içindeki ayrıntıların tadıyla güzelleşir günlükler. Dost söyleşilerin, çay-kahve eşliğindeki sohbetlerin, şakalaşmaların, atışmaların, polemiklerin yazılması bile günlüklere bir başka anlam ve tat katar. Neden mi? Çünkü onlar bir yazın ve sanat insanının kaleminden, düşüncesinden çıkmış, farklı bir boyut kazanmıştır da ondan.
Salâh Birsel, günlüklerinden birinde, “Ölmeden bu günlük güzelleşmiş olamaz.” diye yazmıştı. Günlüklerin, yazın var oldukça yaşayacağı kuşku götürmez.
Max Jacob’un Salâh Birsel çevirisiyle okura ulaşan “Genç Bir Şaire Öğütler” yapıtındaki şu sözleri paylaşarak bitireyim yazımı: "Her gün not tutun; açık, okunaklı. Tarih atmayı da unutmayın. Hayatımın günlüğünü günü gününe tutmuş olsaydım, şimdilerde bir Larousse sözlüğü olurdu elimde. Duyulmuş, derlenmiş bir kelime, yeniden karşılaşılan bir dünyadır. Ah, neler yitiriyoruz! Bütün o yitirdiğimiz incileri düşünün! Hayatınızın günlüğünü yazın!"