Bir yılı aşkın zamandır koronavirüsle yatıp onunla kalkıyoruz. Doğaldır gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımız kaygılarımızı artırdığı gibi, sorularımıza alamadığımız doğru cevaplardan dolayı da kuşkularımız çoğalıyor. İktidar partisinin bir yandan kendisi diğer yandan bakanlık ve valilikleri başlangıçta ne kadar ciddilerse şimdi de o kadar sulandırdılar meseleyi. Oysa devletin istisnasız birinci görevi ve sorumluluğu, halkının sağlığını esenlik içinde tutmasıdır. Ama devlet sağlık sorumluluğuna “kapitalizmi” soktuğundan beri hasta kavramı “müşteriye” döndü. Bu korkunç düşünceden dolayı da hem halk hem de sağlıkçılar zarar üzerine zarar görüyor. Bir yandan da sağlık sektörüne bir takım güya İslami gruplar karıştığı halde ve İslam dini de aslında paylaşma, dayanışma, fakir fukara ile garip gurabayı gözetmeyi emrettiği halde bugün, mesele ister korona virüs olsun ister kanser, parası ve çevresi olmayanın mahkûm olduğu kesin ölümdür. Düşüncelerimi herkesle tartışırım. Yıllar önce hastanelerdeki ilaç kuyruklarını bugün kaldırmakla övünenler, yurttaşlarını özel hastanelerin insafsız haraç yöntemlerine mecbur bıraktıklarını anlamıyorlar bile. Ne diyeyim peşinen alayını Allah affetsin bu mübarek Ramazan'da. Şeytan hepsinin aklını bulandırmış. Kibir düştükleri o karanlık çukurun adı ne yazık ki!
Korona mücadelesi
Önce örneği paylaşayım sizinle. Bir işyerinde, 3 personelin bir arada bulunduğu odaya bir misafir geliyor. Yaklaşık 3 saat kalıyor iş için. Daha sonra gidiyor. İki gün sonra bu misafir, yaptırdığı test ile “pozitif” olduğunu öğreniyor. Hemen ziyaret ettiği 3 kişiyi arıyor ve durumu bildiriyor. Hatta bu misafir kişi, test sonucundan sonra korona ilacını teslim alırken, temas ettiği bu 3 kişiyi de bildiriyor. Burada bir soru sormak istiyorum. Sizce bundan sonra olması gereken nedir? Normalde, sağlık yetkilileri derhal bu temaslı kişilere ulaşır ve onların hemen izole olmasını sağlar değil mi? Hayır böyle değil! Bu olayı öğrendiğimde başta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmak üzere, Sağlık Bakanlığı’na ve İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’ne sosyal mesajdan “iki kelam” ettim. Teşekkür etmeliyim ki, satırlarımı muhatap alan sadece İzmir İl Sağlık Müdürlüğü. Hem genelden hem de özelden beni bilgilendirmeye çabaladılar. Lakin durum inanılmaz vahim. İl Sağlık Müdürlüğü tabidir ki bakanlığa bağlı, onun emrinde bir “emir kulu...” Emirse demiri keser misali, bakanlık ne karar alırsa onu uygulamak zorunda. Mesele de bu zaten, ben de Sağlık Bakanı ve bakanlığına zerre güvenmiyor ve inanmıyorum artık!
Bakın bana yolladıkları özel mesajı okuyun şimdi: “Hasan Bey, genelgenin tamamı: 'Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün “Filyasyon çalışmaları” genelgesine göre; koronavirüs hastalarıyla temaslı kişilerde semptom yoksa artık test yapma zorunluluğunu kaldırılmıştır. “İlk ziyaret sırasında semptomu var ise (Daha sonra semptom gelişen kişiler için belirlenmiş prosedür dahilinde), 60 yaş ve üstü ve komorbiditesi (birden fazla eşlik eden hastalık) olan kişilerden temas tarihinden sonraki 7. günde semptomu olmasa dahi numune alınması gerekmektedir.” Temaslı kişilerin temasın üzerinden geçen 2-4-8 ve 12. günlerinde telefon ile aranacak, arama sonrasında koronavirüs belirtileri saptanırsa test yaptırılacaktır.'”
Ve bir mesajları daha: “Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün “Filyasyon çalışmaları” genelgesine göre; koronavirüs hastalarıyla temaslı kişilerde semptom yoksa test yapma zorunluluğunu kaldırılmıştır.”
Ne anladınız? Bir bakanlık ki, halkının sosyal zorunluluklarını zerre dikkate almıyor. Yani bir pozitif kişi, temas ettiği kişileri söylese bile dikkate alınmıyor. Sonra da “Filyasyon çalışmaları genelgesi” diye bir yazıdan bahsediliyor. Pozitif kişiyi izole ediyorlar ama yakın temastaki kişileri “semptom çıkıncaya kadar” serbest bırakıyor. Durun daha devam ediyor, temas edilenin evine Filyasyon ekibi gitse de durum HES alanında “riskli” yazıyor ama e-nabızda ilaç verildiği yazılmıyor. Yani riskli kişiler “hasta” kabul edilmiyor. Öte yandan, bakanlık muhtemeldir ki “uzaylılara” yazdırdığı genelgelerle vatandaşı ciddi başka risklere de sokuyor. Temaslılar, temaslıların temaslıları “semptom” gösterinceye kadar işlerine gidebiliyor, çarşı pazar gezebiliyor. Sonra da biz her akşam “vay be korona durmadı” diye hayrete düşüyoruz!
Gelelim “Aşı Programına”
Kesin İnanıyorum bakanlık bu programı da “uzaylılara” yaptırdı. Böyle saçma, mantıksız, gerçeklerden uzak bir programı nasıl yaptılar bilmiyorum. Bakanlığın web adresini paylaşıyorum, girin bakın. Çünkü incelenmediğine eminim:
https://covid19asi.saglik.gov.tr/TR-77707/asi-uygulanacak-grup-siralamasi.html
Dört aşamalı bu “aşılama” programında hayatın normal ve düzenli geçmesini sağlayan ne kadar yurttaş varsa hep gerilere atılmış. Polisten öğretmene, belediye işçisinden askere, veznedardan esnafa, imama, memura, işçiye hep “sonra” denmiş. Yaş meselesi de göreceli, mesela ben 53 yaşındayım, iki tansiyon hapını raporlu ve her gün içiyorum, e-nabızda da kaydı var ama “önceliğim” yok. Evinden çıkmayan, başımızın tacı yaşlılarımız öncelikli. Aşı oluyorlar ve dışarı çıkıyorlar ama dışarıda kaç kişi “taşıyıcı” veya “süper” taşıyıcı” bilen yok. Aşı konusunda “başka rivayetler de var” ama yazmıyorum. Lakin merak ettiğim şu inşaat müteahhitleri hangi sırada aşı olacaklar veya oldular? Sözün özü: Korona virüs mücadelesinde başta aslanlar gibi çabalayan Sağlık Bakanlığı, bugün sanıyorum ki “uzaylıların” etkisiyle ciddi “çuvalladı”. Lakin kabul de etmiyor, dikkate de almıyor. Şimdi Ramazan nedeniyle “kapanalım mı kapanmayalım mı” konuşuluyor. Sığ siyaseti “politika” sananlar yüzünden iki yakamız bir araya gelmiyor. Dünyanın başardıklarını biz “başardık” sanıyoruz açıkçası. Aile hekimliğinden tutun da eczane sistemine kadar sağlık politikamız da yöntemlerimiz de evlere şenlik. Yanarım yanarım “fakir fukara ile garip gurabaya” yanarım. Yazık ki şimdilerde yok ki bir Eşref Paşa, çıksın yapıversin bir hastane… Yok ki Vali Rahmi Bey, o da yapsın “Gureba-i Müslim Hastanesi”? Şimdi varsa yoksa “varsa paran yaşa, yoksa paran er kişi niyetine Allahû Ekber!” Söylüyorum inanmıyorlar… Yahu şu “mahşer” var ya “çok şenlikli” olacak çok… Özellikle de “kibirle hesap edenler” için!
Herkesin kutsal Ramazan ayını kutluyorum…
Keşke memleketimde “paylaşma, dayanışma, hoşgörü” yeniden egemen olsa…
Keşke kendini gizleyen “küfranilerin” mağlubiyetine, asırların mazlumluğunu yaşayan “şükranilerin” galibiyetine şahitlik etsek!