Bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayın; çünkü komşularınız güzel insanlardır.''

Güzel şöylemiş Goethe.

Doğruluğunu kanıtlayan bu söz, hayvanlarla ilgili en sevdiğim tespitlerden birini yapıyor.

Sokaktaki hayvanlar aslında o sokağın insanlarına da ayna tutar.

***

Ara sıra da olsa sokak hayvanlarına yemek verenler, bir köpeğin ya da kedinin başını okşamak için yolda duranlar bilir. Bazen en iyi niyetinizle yaklaştığınız bir hayvan size korku ve dehşet dolu gözlerle bakar ve siz ona adım attıkça o gerilere kaçar.

Yemek verirsiniz. O, yolun en sonuna kadar gitmenizi ve gözden kaybolmanızı bekler. Daha önce o yemeğe yanaşmaya cesaret edemez.

İşte o hayvanlar, insan elinden zarar görmüş canlardır.

Mutlaka insandan canlarını çok acıtan bir tekme yemişlerdir, taşlanmışlardır veya kuyruklarından tutulup sürüklenmişlerdir. Ya da daha kötüsüne maruz kalmışlardır.

O yüzden “insan” onların gözünde canavardır.

Onların da hafızaları var. Yaşadıkları iyiliği de kötülüğü de unutmuyorlar.

Ama kötülük daha çok yer ediyor akıllarında.

Tıpkı bizim gibi kötü bir olay yaşadıklarında travma geçirebiliyorlar.

İşte o nedenle bir semtte, mahallede, sokakta kediler, köpekler sizden kaçıyor, yüzünüze her an kötü bir şey yapabilirmişsiniz gibi bakıyorsa, bilin ki o semtte yaşayan insanlar pek de güzel insanlar değildir.

***

Güzel insan” deyince ben “iyi, vicdanlı, her türlü yaşama saygılı” insan anlıyorum. Sanırım Goethe de bu sözü söylerken kafasında üç aşağı beş yukarı aynı tanım vardı.

Demem o ki, bize güzel insanlar lazım. Bize, sokak hayvanlarının insanlardan kaçmadığı semtler lazım. Bu ülkede güzel insanların ve güzel semtlerin artması lazım.

Bunun için de yeni nesli “güzel insan” olarak yetiştirmemiz, onlara “güzel örnek” olmamız lazım.