Zengin bir işadamının,
İki limon ağacı vardı.
Mayıs ayında açar,
Havayı değiştirirlerdi.

Limon ağaçlarından biri,
Diğerinden daha cılızdı.
Bu yüzden büyük ağaç,
Her fırsatta onu küçümserdi.
Ev sahibi de küçük limondan,
Ümit kesmiş görünüyordu.
Ona göre ağaç, kuruyup ölecekti.
Bu yüzden de onu fazla sulamaz
Ve bakımını yapmayı istemezdi.

Bir gün esen sert bir poyraz,
Karlı dağların yamaçlarından,
Bir grup çiçek tohumunu,
İşadamının bahçesine uçurdu.
Bahçenin her tarafı parsellenmiş,
Sadece küçük limon ağacının
Altında yer kalmıştı...

Tohumlar, büyük limon ağacından
Altında yeşermek için izin istedi.
Büyük ağaç, iyice kasılarak:
“Asla mümkün olamaz.
Eğer dibimde çoğalırsanız,
Suyu emip beni kurutursunuz” dedi.

Aslında büyük ağacın çekindiği,
Başka bir şey daha vardı.
Çiçekler rengarenk açınca,
Sarıya çalan beyaz çiçekleri,
Sönük kalacaktı.
Kendinden güzel olanlara,
Hiç mi hiç tahammülü yoktu.

Küçük limon ağacı ise,
Arkadaşının yanıtını beğenmemişti.
Çünkü o, kendisine hayat verenin,
Suyu da vereceğini biliyordu.
Bu yüzden, aklına bile,
Getirmiyordu susuzluğu.

Küçük limon ağacı,
Tohumların teklifini kabul etti.
“Birlikte olmak, mutluluk verir,
Yalnızlık da çekmeyiz” dedi.

Küçük limonun altında,
Filizlenip büyüyen tohumlar,
Birkaç hafta içinde,
Bahçenin göz bebeği oldu.
Mis kokular yaymaya başladı.

Bahçe sahibi, erken kalkıyor,
En kaliteli gübrelerle besliyor,
Bol bol da suluyordu.
Küçük limon ağacı,
Bu suları çiçeklerle içiyor,
Hızla serpilip büyüyordu.

Çiçekleri sevgiyle kucaklayan,
Küçük limon ağacı,
Ertesi bahara kalmadan,
O civarın en büyük ağacı oldu.
Ve birbirinden güzel,
Kelebeklerin ziyaret yeri oldu.
Kendi çiçeklerini açarak,
Bahçeye güzellik kattı.

Küçük ve yalnız kalmış olan,
Büyük limon ağacı ise,
Kıskançlıkla kurudu gitti...

Kıssadan hisse,
Kurumak istemiyorsanız,
Kıskanmayı bırakın,
Çalışın sizin de olsun...