Yalnız dün epey iyi sallandık...
Merkez Sakız ve Midilli arası, Karaburun açıkları olunca Çeşme'de oturanlar olarak aklı birkaç saniyeliğine buzluğa kaldırdık tabii.
Zaten bundan daha yakın bir merkez, benim şu an oturduğum koltuğun altı olabilirdi.
Korkmak olmasa da heyecanlanmamak mümkün değildi.
Bu tür doğa olaylarında hissettiğim tuhaf heyecan.
Doğa ananın yıkıcı gücü karşısında duyulan yani...

***

Tam yazımı yazacağım ilk tuşa bastım, baktım ev çatırdıyor.
Ki bizim ev öyle 5 civarı depremleri falan kulağına ilaç diye döker. O derece sağlamdır. Hiçbir depremi hissetmem ben burada.
İzmit depremini İzmir'deki evde hissettiğimizde ailecek apar topar buraya kaçmıştık mesela.
O kadar güveniriz evin sağlamlığına.
Ne de olsa eski ev... Birkaç günde lego gibi pıt pıt yükseliveren şimdiki evlere benzemiyor tabii.


***

oncel-(1)Neyse işte eve o kadar güvenmeme rağmen ilk çatırtılarla kendimi yalınayak sokağa atmam bir oldu.
Ve hayatımda ilk kez oturduğum evin karşıdan çatır çatır sallandığını izledim.
Yalnız tabii iyi bir aile annesi olarak sadece benim dışarı fırlamam yetmezdi.
Aile üyelerim kedim Cacık ve köpeğim Ayşe'yi de dışarı çıkarmalıydım ki bu epey zor oldu.
Çünkü benim bu iki angut, telaşla evden fırlamama ve sokaktan avazım çıktığı kadar "Ayşeee Cacıkkk çabuk buraya gelin" komutlarıma, bahçeye bile çıkmaya tenezzül etmeden, evin salonundan bön bön bakarak karşılık verdiler.
Evet arkadaşlar böylece hayvanların depremi önceden hissettiği tezi de bir kez daha çürütülmüş oldu.
İzmit depreminin İzmir'e yansımasında da o zamanki köpeğimiz Şaki'yi horladığı koltuktan zorla kaldırıp Çeşme'ye getirmiştik.
O da çok hisli bir hayvandı! Toprağı bol olsun.

***

Eskiden bu gibi durumlarda konu komşu bir araya gelir, eve en yakın açık alanda birbirimize nasıl sallandığımızı, nasıl korktuğumuzu falan anlatır, şiddet tahminlerinde bulunurduk.
Şimdi sosyal medyada buluşuyoruz
Bir yandan sallanıp bir yandan 'depreeeem' yazma becerisi geliştirdik.
Bu konuda hızla evriliyoruz.
Önce birbirimize geçmiş olsun öpücükleri attık sonra malum kesimden beklenen iletiler de ardı ardına yağmaya başladı.
"7.4 yetmedi mi?" tayfası ağızlarından akıttıkları irinlerle "oh iyi oldu, deprem oruç tutmayanları vurdu" şarkılarını söylemeye başladılar. Kalpsiz, cühela takımı...
Bunlara sormak lazım; Kabe'de üzerlerine vinç devrildiği için ya da bir tünelde sıkışıp boğularak can veren hacılara ne diyeceğiz o zaman?
Biz tabii ki üzülüp rahmet dileriz. Dinbaz değil de gerçek dindara, yürekten inanana, kalbini iyiliğe merhamete açana da bu yakışır.
Ama işte bu müptezellerde ne akıl ne vicdan bulunmadığı için yine içlerindeki kini ve nefreti akıtacak konu buldular ağzılarını pislikle doldurdular.
Allah tuttukları orucu kabul etsin!
***
Onlar arkalarına aldıkları gücün gazıyla soytarılık yapmaya devam etsin.
Biz hem doğanın gücünü kabullenip, hem de işin bilimsel kısmıyla ilgilenirken bir yandan Allah'ın o şaşmaz ilahi adaletine de inanıyoruz. Kimsenin ölmesini falan istemeyiz. Ama bu alçak sırıtışların suratlarında donup kalacağı günleri de sabırla bekliyoruz.
Ölen insanları senden benden diye ayıracak kadar vicdanımızı çöpe atmadık.
Aman neyse! Ne desek anlamayacaklar nasılsa. Kalpleri kararmış onların.
Gideyim de kendime günü geçirecek açık bir alan bulayım ben. Tedbiri elden bırakmayalım. Belli ki birkaç gün tatlı tatlı sallanacağız. Sakın korkmayın tamam mı? Bak bana, hiç korkuyor muyum?