“Koyduk mu lan?” ile “Defolup gideceksin!” arasına sıkışmış bir perişanlığın ve zırvalamanın adına, hala demokrasi algısı diyor, haddimizi bildiriyorsanız, iyisiniz, müthişsiniz.
Henüz “yedisi çıkmadan”, seçimi yitirmiş partinizi komaya girmiş bir hasta, kendinizi de Lokman Hekim misali kurtarıcı görüyorsanız, ab-ı hayat ilaç gibisiniz.
Ahali şu ya da bu biçimde oyunu kullandı, artık köşeye çekilip meydanı bize bırakmalı, ne hali varsa önümüzdeki seçime kadar kendine saklamalı diye düşünüyorsanız, hey dostum bir yıldızsınız.
Seçimlerde kaybettik, bunda hepimizin suçu var. Biz istifa ediyoruz, genel merkez de gereğini yapmalıdır diyen bir ilçe yönetimine kulak vermektense, temsilciliği toptan kapatıp, kilidi basıyorsanız, “hayır”lı olsun, fevkaladenin fevkindesiniz.
Yine ve yine ve yine binde bilmem kaç oy almanın hesabını vereceğinize, seçimden önce habire giydirdiğiniz başka bir partiye, seçimden sonra da saydırmaya devam ediyorsanız, ah siz aile boyu şahanesiniz.
Dünya görüşünüzü anlatamamanın, örgütlenememenin, her şeye rağmen “görünür” olamamanın özeleştirisini vereceğinize, yine ve yine ve yine dünya görüşünüzle alakası olmayan “düzen” partilerini yerden yere vuruyor, onlar adına ve onlardan fazla hayal kırıklığı yaşıyorsanız, bir de üstüne “tahlil, tespit” patlatıyorsanız, kör gecede say ki birer dolunaysınız.
Bizi pırıl pırıl aydınlatan, ömrünüzden yonga gibi koparıp yaralarımıza bir plaster gibi yapıştırdığınız o yazılardan, programlardan, hey hey de hey hey kelamlardan “Benden bu kadar, ne haliniz varsa görün!” diyerek vaz geçiyor, aklımızı başıma devşirmemizi sağlıyorsunuz ya, bayrakları bayrak yapan üstündeki kansınız.
İhbar ve ihaneti doğallaştırıyor, kıyılacak meslektaş listeleri hazırlamayı gazetecilik sanıyor, gazetelerinizi parti bültenlerine çeviriyor, başkasının her gün binlerce kez muhatap olduğu kötülüklere ses çıkarmayıp, gizliden sevinirken, başınıza küçücük bir esinti değse ciyak ciyak demokrasi çığlıkları atıyorsunuz ya, sizler birer Jan Dark’sınız.
Seçim sonuçlarından sizden başka herkes suçluysa, siz canavar gibi çalışırken herkes yan gelip yatmışsa, elbette önünüze gelene çemkirip, mesela ömrü demokrasi ve insan hakları mücadelesiyle geçmiş, hukukçu bir belediye başkanına “faşist” diyorsunuz ya, tam da gününü buldunuz ya, heyt be giyilmeye kıyılamaz Hint kumaşı, dokunulamaz Kaşıkçı Elmasısınız.
Çalsın sazlar gelsin kongreler, söylesin kızlar yaşasın kulisler, vur patlasın zihinler canlansın halet-i ruhiyesi içinde, “parti içinde parti, ne var bunda sanki?” şiarıyla, ahaliyi sokakta unutup, demokrasinin gereklerini boş zaman geçirme etkinliğine çevirmeye her daim hazırsınız ya, umudun kandili, hasretin ipekten mendilisiniz.
Velhasıl, ne söylense azdır, uzatmak yazıya zarardır. Kısaca, hayat size güzel mirim! Biz, salkım saçak toprağa verdiklerimizin acısıyla yanarız. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, öğreneceksiniz!” diyenlerle, muhatap oluruz. Emeğimizi, ekmeğimizi, alın teri onurumuzu, bir avuç da kalsak, korumaya savunmaya çabalarız. Sanatı, bilimi, düşünceyi insana yakışır kılmak için, inadına uğraşırız. Çocuklarımızın eğitimini, kadınlarımızın cehennemini, gençlerimizin geleceğini, ülkemizin doğasını tarihini dert ediniriz. Siz kendi hayatınızı keyfinizce sürün, biz önümüzdeki seçimlere kadar bekleriz.
Arada sizi gerçek hayata, sokağa, acıya, kaygıya ve saygıya davet edersek, bağışlayın ne olur. Halktır, yapar bazen öyle şeyler.