20.yüzyılın en önemli ve tartışmalı siyasi figürlerinden biri olan Margaret Thatcher, Britanya'yı yönettiği 1979-1990 yılları arasında ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını kökten değiştirdi. "Demir Leydi" lakabıyla anılan Thatcher, sadece bir politikacı olmaktan öte, kendi adıyla anılan bir ideolojinin de simgesi haline geldi.
Thatcher'ın en belirgin politikalarından biri, Britanya'nın devletleştirilmiş sanayilerini özelleştirmesiydi. British Telecom, British Airways, British Gas ve Britoil gibi devasa şirketler, kamu elinden özel sektöre geçti. Bu hamle, rekabeti artırarak verimliliği yükseltmeyi ve tüketiciye daha iyi hizmet sunmayı amaçlıyordu. Thatcher'a göre, devletin ekonomideki rolü küçültülmeli, bireysel girişimciliğin önü açılmalıydı. Bu özelleştirmeler, bir yandan ekonomiyi canlandırırken, diğer yandan da özellikle işçi sendikalarının gücünü zayıflattı.
Thatcher dönemi, aynı zamanda sendikalara karşı sert bir duruş sergilediği için de hatırlanır. 1984-1985 yıllarında yaşanan madenci grevi, onun hükümetine karşı verilen en büyük mücadelelerden biriydi. Thatcher, madencilerin taleplerini reddederek grevi kırmak için kararlı bir tutum sergiledi. Bu olay, bir zamanlar Britanya'da büyük bir güce sahip olan sendikaların, Thatcher'ın politikalarıyla nasıl zayıflatıldığının en önemli göstergesi oldu. Kimileri bu durumu, ekonomiyi modernleştirme ve sendikal "zorbalığa" son verme olarak görürken, kimileri de işçi sınıfına karşı acımasız bir savaş olarak değerlendirdi.
Thatcher'ın politikaları, Britanya toplumunda da derin bir bölünmeye yol açtı. Güneyli ve varlıklı kesimlerde Thatcherizm büyük destek bulurken, sanayi bölgelerinde ve kuzeyde yaşayan işçi sınıfı, özelleştirmelerin ve sanayisizleşmenin getirdiği işsizlik ve yoksulluk nedeniyle büyük zarar gördü. Onun Britanya'sına baktığımızda, ekonomiyi küresel rekabete açtığı, enflasyonu kontrol altına aldığı ve bireysel özgürlükleri savunduğu görülebilir. Ancak bu başarılar, aynı zamanda artan gelir eşitsizliği, sosyal bölünme ve bazı toplulukların yoksulluğa itilmesi gibi maliyetleri de beraberinde getirdi. Thatcher, Sovyetler Birliği’ne karşı sergilediği kararlı duruş, ABD Başkanı Ronald Reagan ile kurduğu yakın ilişki ve Falkland Savaşı’ndaki sert tavrı, onun Batı bloğundaki liderliğini pekiştirdi. Bu sayede yalnızca ülke içinde değil, dış politikada da "Demir Leydi" unvanını hak etti. Birleşik Krallık’ın ilk kadın başbakanı olarak 1979’da göreve gelen “Demir Leydi”, yalnızca ülkesinin değil, tüm dünyanın siyasi rotasını etkilemeyi başarmış bir figürdü.