Ingmar Bergman'ın defterine "Dil hep ağrıyan dişi yoklar" diye not düşüreli altmış yıl oldu. Bu nottan on dört yıl önce bir başka notla hayata veda eden Cesare Pavese'nin ağrıyan dişi, ona yaşattığı yorgunluklar, hüzün ve bunaltıyla hayatın ta kendisiydi. Öyle bir coğrafyada ve ülkede yaşıyoruz ki toplumun çoğunluğu Pavese ile benzer gaileleri paylaşıyor, yaşama uğraşında yorgun düşüyor.

Bir otel odasında, yirmi bir uyku hapı içip nihayet 'intihar'ına kavuştuğunda takvimler, 27 Ağustos 1950'yi gösteriyordu. Ardında edebiyat tarihine ve vicdanlarımıza keder yüklü bir de not bırakmıştı;
“Artık sabahı da kaplıyor acı.”

İtalyan edebiyatının yirminci yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden Cesare Pavese, 1908 yılında doğmuştu ve uyku ilaçlarının durdurduğu kalbi son kez attığında 42 yaşındaydı.

Geriye şiirler, öyküler, romanlar ve her daim adıyla anılacak ünlü günlüğü Il Mestiere di Vivere / Yaşama Uğraşı'nı bıraktı.

Modern klasikler arasında yerini alan bu günlükler, ülkemizde ilk kez Cevat Çapan çevirisiyle 1973 yılında yayımlandı. Çeviri daha sonra revize edilerek 2000 yılında yeniden yayımlandı. On dokuz baskı yapan Yaşama Uğraşı, Nevin Yeni tarafından bir kez daha çevrildi. Sert kapaklı seçeneğiyle Alfa etiketiyle yayımlanan bu çevirinin bir başka farkı da İtalyan romancı, senaryo yazarı ve gazeteci Domenico Starnone'nın yazdığı önemli Pavese sunuşu.

NEDEN UNUTUYORUZ ÖLÜLERİ!..

Yaşadığı her an intihar fikrine biraz daha saplanmış, hayatın anlamını, insanlar için umduğu adaleti, sevmeye hazır beklediği muamma kişiye beslediği kusursuz platonik aşkta arayan bir şair Cesare Pavese. Ölümün, üzerine düşürdüğü gölgesini hiç çekmediği acılı bir yürek.

1937 yılının 26 Kasımı'nda "Neden unutuyoruz ölüleri. Çünkü artık işimize yaramıyorlar" diye yazdığında kendisi için belki de bunu ummuştu;

Sessiz sedasız unutulup gitmek.

Oysa ölüm, bir hapishane avlusunda infazını bekleyerek volta atan mahkumun saniyelerini gözetleyen gardiyan değil midir? Ölene dek hayatlarımızın Komiser Javert'i (Sefillerin ana antagonisti) değil midir?

Bu ruhsal kuşatılmışlığı, 'ölüm'ü öznesi yaptığı şiirinde şöyle ifade eder Pavese;

Ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak-

eski bir vicdan azabı

yahut saçma bir günah gibi

sabahtan akşama dek

uykusuz, donuk, bizi izleyen ölüm.

Gözlerin dilsiz bir çığlık,

boş bir söz olacak, beyhude bir sessizlik.

...........................

Ölümün bir bakışı vardır hepimiz için.

KORKULAN ŞEY GERÇEKLEŞİR

Onun için, Yahya Kemal'in

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter

dizelerindeki asude bahar ülkesinde sonsuz bir huzur dileyerek günlüğündeki son notunu (Cevat Çapan çevirisiyle) paylaşalım....

18 Ağustos

Gizlice en çok korkulan şey hep gerçekleşir sonunda.

Yazıyorum: Ey, Sen, acı. Peki sonra?

Bütün gerekli olan; biraz cesaret.

Acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşama içgüdüsü

o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi zayıflıyor.

Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil.

Tiksiniyorum bütün bunlardan.

Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.

2.

Sinema ve sahneden edebiyata

“Yıl 1921... Çok zorlu kış şartlarında Kurtuluş Savaşı devam ediyor… Küçükyaşta ailesini kaybeden Merhamet'in baş kahramanı Cahide, Madam Lucy’nin evine satılıyor. Bir süre sonra İstanbul’un namlı kabadayılarından Yavuz tarafından kurtarılsa da bu mutluluğu

uzun sürmüyor. Yazar, son çare olarak bir dergâha sığınan ve ölü yıkayıcılığı yapmaya başlayan Cahide'nin hayatı üzerinden bizi 'merhamet' üzerine düşünmeye davet ediyor.

Yazar, ilk romanının yazımında gassalların hayatını konu alan uzun metrajlı belgeseli "Ölüm Bizden Uzak Olsun" adlı çalışmasından esinlendi.

Yazara dair: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde sinema televizyon eğitimi alan Cem Başeskioğlu, Aksanat Tiyatro Laboratuvarı’nda Yıldırım Türker ve Murathan Mungan'ın öğrencisi oldu. 1993'te ilk tiyatro oyunu "Bak Kim Dans Ediyor" sahneye taşındı. Aynı yıl ilk kısa filmi "Dat Poenas Laudata Fides" Adana Altın Koza Film Festivali'nde özel ödüle layık görüldü. İlk uzun metrajlı filmi "Sen Ne Dilersen" ile Ankara Film Festivali Umut Veren Senaryo Yazarı ödülünü aldı. İletişim Fakültesi’nde senaryo dersleri veren Başeskioğlu'nun ikinci tiyatro oyunu "Gökkuşağı Altında Bir İzdivaç" pek çok kez sahnelendi. "Film Okumaları" kavramını Türkiye'ye tanıtan kişi olan yazar birçok uzun metrajlı filmde senaryo danışmanlığı da yaptı.

3.

Sırlar ve pişmanlıklara dair

Modern Amerikan edebiyatının Harlemlisi, kendi hayatından da derin izler taşıyan romanı ilk kez 71 yıl önce yayımlanmıştı. Dağlardan Duyur Onu romanında olaylar, yazarın doğup büyüdüğü ünlü gettoda, bir cumartesi günü geçer. Grimes ailesi ile bazı komşuları mahallenin kilisesinde toplanmıştır. Herkes pür dikkat verilen vaazı dinlemeye çalışırken yazar araya girer ve vaiz Gabriel, karısı Elizabeth ile ve dul ablası Florence’ın zihninden geçenleri aktarmaya başlar. Her birinin hayatında mezara kadar götürmek istediği sırlar vardır ve hayatları hayalleri kadar pişmanlıklarıyla da örülüdür. Vaizin sürekli aşağıladığı üvey oğlu John ise babaya itaatla kaçıp özgürlüğüne kavuşmak arasında bocalamakta, hayatının yaşattığı bunaltıyla inançsızlığın sınırlarında gezinmektedir.

Yazara dair küçük ama ilginç bir not: James Baldwin, Bir Başka Ülke adlı romanını, Türk tiyatrosunun ünlü isimlerinden Gülriz Sururi - Engin Cezzar çiftinin evinde tamamlamıştır.

4.

Pessoa ve diğer bütün yüzleri!

Bir filozofun hayatı, eğer yeterince özenli ve dürüstçe aktarılmışsa, onun felsefesini kavrama ve özümsemek yeter de artar bile. "İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum. Kimseyle alay etme, asla kimseyi gülünç duruma düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. İnsan yaşamı alaya alınamayacak kadar hüzünlü ve ciddidir" sözleriyle gönlümüzde taht kurmuş Portekizli filozof, yalnız yaşamış ve geçimini İngilizce ve Fransızca iş mektupları yazarak kazanmıştı.

Bu nadide çalışma, sadece Pessoa’nın değil, aralarında Alberto Caeiro, Ricardo Reis, Álvaro de Campos ve Bernardo Soares'in de bulunduğu onlarca heteronimin hayat ve yaratım öyküsünü de içeriyor..

Pessoa / Richard Zenith Everest Yayınları

5.

İki ton koyusuyla Borges gotiği

Arjantinli punk yazar Mariana Enriquez, isyankar gençler, cadılar, doyumsuz kadınlar ve hayaletlerin cirit attığı on iki öyküden oluşan Yatakta Sigara İçmenin Zararları’nda geleneksel ile çağdaşı bir araya getiriyor. Yazar, Cortázar, Borges ve Silvino Campo ile temsil edilen Arjantin edebiyatını açık saçık, mizahi ama güçlü diliyle gotiğin karanlık dehlizlerine davet ediyor.

Yatakta Sigara İçmenin Zararları / Mariana Enriquez / İthaki Yayınları

6.

Dostoyevski evreninden spin-off'lar

Ülkemizde deliliğin sivil tarihini irdeleyen, bu konu çerçevesinde önemli eserler kitaplar kaleme alan psikiyatrist yazar Cemal Dindar, aşk, yalnızlık ve hasrete dair romanı Dostoyevskaya İstasyonu'na, Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı novelasının Nastenka’sı ve Yeraltından Notlar romanındaki çılgınlığın eşiğinde dolaşan 'yeraltı adamı'nı konuk ediyor.

Dostoyevskaya İstasyonu / Cemal Dindar / Alfa Kitap