Yarım asır önce bugün yitirdiğimiz Orhan Kemal, edebiyatımızın yıldızlarındandır. Romanlarında, öykülerinde; yoksul, emekçi, ezilenlerin sorunlarını yansıtmıştır, çok da sevilmiştir. Bu yüzden “Sessizlerin Sesi” olarak bilinir Orhan Kemal. Oğlu Işık Öğütçü babası için, “Hayatı geçim sıkıntıları ile geçmiş ama bu geçim sıkıntısı onun üretimini artırmış, her bir yeni eseri bir öncekini aşarak onun edebiyatını ileri götürmüştür” der.
O, kimsenin söz etmediği işçi haklarını, sömürüye karşı mücadeleyi, çalışan kadının var olma serüvenini, çocuk işçilerin dramını, küçük insanın evrensel sorunlarını estetik bir sanat anlayışıyla edebiyatıyla vererek sesleri olmayı tercih etmiştir. “Vukuat Var”, “Hanımın Çiftliği”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Bekçi Murtaza”da olduğu gibi! Toplumsal yapıyı, öykülerine, romanlarına başarılı bir şeklide yansıtmasının sebebi; halktan kopuk olmaması ve mütevazı yaşamıdır. Sanatçı Müjdat Gezen de “Orhan Abi”sini şöyle anlatır:
“Öykü denilince akla ilk o gelir. Varlıklı biri olamadı, hem de yazdıkları iyi paralar getirdiği halde. Gözü yoktu parada. Kaç yabancı dile çevrildi eserleri. Büyük yazar ve insandı!”
Şiirden yazarlığa geçmesi, Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet sayesindedir. Öğretmeni olmuştur Nazım, “Şiiri bırak düz yazıya geç, çok güzel hikaye yazıyorsun” diyerek...
“Dünya Şairi”ne duygularını paylaştığı şiirinden şu dizeleri alıntılamadan olmaz;
“Unutabilir miyim seni hiç?/ Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim/ hikaye, şiir yazmayı ve erkekçe kavgayı etmeyi senden!”
***
Ahmed Arif; toplumcu çağdaş şiirimizin bir doruğudur. Onu da 2 Haziran’da kaybettik, 29 yıl önce. “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiir kitabı, 1968’de yayınlanmıştır. Ama yazınımızda tek kitapla bu kadar karşılık bulan, yüreklere kazınan, sevilen şair olmamıştır.
Yılmaz Güney'in 1974’teki filmi “Arkadaş”ta unutulmaz bir kitapçı sahnesi vardır. Onun Melike Demirağ’a okumasını önerdiği şiir kitabıdır “Hasretinden Prangalar Eskittim”. Ve sahne ünlü filmin en çok alkışlanan yeridir. Hatta şair Sıddık Akbayır filmin bu sahnesinin, şiir kitabının düğünlerde konuklara armağan edilmesinin sebebi olduğunu söyler, kitabın tek reklamı olduğunu da ekler.
“Leylim Ley” bir başkadır. “Terketmedi Sevdan Beni”, “Ay karanlık”. Ya “Anadolu”su; “Öyle yıkma kendini/ Öyle mahzun garip/ Nerede olursan ol/ İçerde dışarda derste, sırada/ Yürü üstüne üstüne/ Tükür celladın / Fırsatçının, fesatçının, hayının/ Dayan kitap ileDayan iş ile/ Tırnak ile, diş ile/ Umut ile, sevda ile, düş ile/ Dayan rüsva etme beni.”
O, “Hasretin Şairi”dir…
***
Ve Haziran’da yaprak dökenlerden “Silahı şiir, şiiri silah şair” Nazım Hikmet!
Kadınlar, çocuklar, emekçiler, doğa vazgeçilmezidir “Dünya Şairi”mizin. Yaşamı yapıtlarıyla bir devrimci şairdir o. Yüreği ile görmesini bilendir. Şiirini tanımlarken “Kökü yurdumun topraklarındadır” der. Öyle bir köktür ki, bu dallarıyla tüm insanlığa ve medeniyetlere ulaşırken zaman etkisini kaybeder.
Nazım’ın “Mukaddes ümidi, güzel günlerin bir gün geleceğine olan inancı”, milyonların dilinden düşmeyen bir “umut türküsü”dür. Işık saçan şiirleri, “ses bayrağımız” Türkçe’ye güç kazandırmıştır. Refik Durbaş’ın şu sorusunu biz de soralım: “Kaç şair var Nazım Hikmet misali şu yeryüzünde?”
O da “Haziran Ölümsüzleri”ndendir. Şu dizeleriyle analım: “Alnımın çizgilerindesin memleketim/Memleketim memleketim” yazmış “Vatan Haini Vatan Şairi”ni;
“Ölüm düşüncesinden soyundum/ Giyindim Haziran yapraklarını.”
Fransız sanatçılar Y.Montand ve S.Signoret, şairin 75'inci doğum yıldönümünde mesaj göndermişti: “Ozanlar ölmez. Seni tanıyanlar için ölmedim. Yaşıyorsun çünkü güzel yiğit hoş insandın!”
Seni dünya paylaşamıyor Nazım Baba dünya!
Haziran’da yaprak dökenlere selam olsun.
Yüreğimizdesiniz.