Normalleşmenin anormal görüldüğü ülkemizde, Erdoğan’ın anormal biçimde, kaybettikleri belediyelere yüklenmesiyle normalleştik!

Kılıçdaroğlu’nun yerini Özgür Özel’in almasının hemen ardından, yerel seçimlerde gelen zaferle CHP birinci parti haline gelince, durumun geçici olduğu, ödünç oylarla gerçekleştiği düşünüldü. Ancak, izlenen doğru politikalarla oylar kemikleşmeye başlayınca, Cumhur İttifakı’nı korku sardı ve kaybettikleri belediyeleri zor durumda bırakabilmek, başarısız gösterebilmek için projeler üretilmeye başlandı.

Hayvanları ‘Koruma’ Kanununu değiştirerek, sahipsiz köpekleri ‘Öldürme’ yolları aranırken, belediyelerin ağır bir mali yük altına girmeleri, köpeklerden rahatsız olan halkla karşı karşıya gelmeleri ve belediye başkanlarına hapis cezası tehdidi ile dava açabilmek hedefleniyor. Yani bir taşla 4 kuş! Ancak bunların tümü ters tepecektir. Halk, sahipsiz köpek sorununun AKP döneminde büyüdüğünün ve yıllardır halının altına süpürüldüğünün farkında. ‘Ötanazi’ adı altında, çeşitli bahanelerle öldürülecek her köpeğin faturası Cumhur İttifakı’na çıkacak ve bu ittifaka oy vermiş seçmenleri kızdıracaktır. Belediye başkanlarının haksız biçimde mağdur edilmeleri durumunda ise halkın tepkisi, tekrarlanan İstanbul seçimlerindeki gibi olacaktır.

Belediyelere yönelik ikinci baskı aracı ise birikmiş SGK borçları üzerinden olacak gibi duruyor. Erdoğan “Öyle 25 kuruşa simit yok” diyerek CHP’li belediyelerin borçlarını ödemelerini istedi ama bu borçların büyük bölümünün AKP ve MHP’li belediyeler tarafından devredildiği ortada.

Erdoğan’ın ardından bir anormal çıkış da Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Önüne gelenin elini sıkıp, helalleşen Kılıçdaroğlu, “Saray’da oturanın elini sıkmayacağım” sözleriyle Özel’i eleştirirken, Özel’in buna verdiği “Kemal Bey hiçbir zaman birinci partinin lideri değildi… …Olsaydı o da benim dediğimi yapardı” ve “CHP Genel Başkanı olarak her söyleneni duymuyoruz, İsmet Paşa gibi” yanıtları mükemmeldi.

Erdoğan’a benzer biçimde Özgür Özel’e yüklenen Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin birinci parti olmasından rahatsız olmasına şaşırmadım. ‘Pirincin içindeki beyaz taş’ olarak nitelediğim Kılıçdaroğlu’na verilmiş olan görevin, ‘Erdoğan’ın iktidarını sürdürmek’ olduğunu yaklaşık 10 yıldır yazıyorum, çünkü. Kılıçdaroğlu bundan sonra da bazı Alevi vatandaşlarımızı kışkırtmaya kalkışabilir. ‘Neden?’ diye sorarsanız, Rıza Zelyut’un 2018’de yazdığı ‘CHP’liler bu sesi duyun!’ başlıklı köşe yazısını okumanızı öneririm. Kılıçdaroğlu ile Gürsel Erol’u karşılaştırdığı yazısında Zelyut diyor ki: “Kılıçdaroğlu, Dersim derebeylerinin izinde yürüyor, parti seçim bildirgesine Dersim fitnesini sokuyor, ‘Dersimli Kemal’im!’ demesi bu yüzden. Gürsel ise büyük dedesi Diyap Ağa gibi, Atatürk’ün safında duruyor... …Bu iki tipe bakın; Dersim ile Tunceli’nin farkını görürsünüz. Bu iki tipe bakın; sözde Alevi ile gerçek Alevi arasındaki derin farkı anlarsınız…” Ülkemizin gerçek sahibi olan Gerçek Alevilerin Kılıçdaroğlu’nun oyununa düşmeyeceğini düşünüyorum.

Erdoğan belediyelere pranga takmaya, dize getirmeye çalışıyor. Prangalarımızdan kurtulmamızın, Özgür’leşebilmemizin yolu, Özgür Özel’i ve zor durumda bırakılmaya çalışılan belediyelerimizi desteklemekten, onlar için elimizden geleni yapmaktan geçiyor.

Köle olmayacağız, direneceğiz.

Erdoğan’a inat, meydanları inletelim:

“Hepimiz Özgür’üz, Özgürleşeceğiz!”