MFÖ'nün "Bazen" adında bir şarkısı vardır...
"Deniz masmavidir ne güzel
Ama insanlar görmez bazen
Şiirler şarkılar masallar
Ama insanlar duymaz bazen."
Türkiye, siyaseti fanatizme dönüştürenler yüzünden yaşanan kutuplaşmayı ve bunun olumsuz getirilerini göremeyecek, duyamayacak hale geldi.
İktidar kalmak isteyenlerin yalanları ile muhalefetin dik duruşu kaybolmasın diye eleştiriden uzak duranlar, yarının bataklık zeminini hazırlıyorlar.
Birbirimizi anlamaya çalışmadıkça, farklı fikirlere tahammül edemeyip birbirimizden uzaklaştıkça, münazara kültüründen kaçtıkça, demokrasiyi adaletten kopartarak göstermelik bir şekilde dikta etmeye çabaladıkça, halkın değil bir grubun ya da zümrenin çıkarlarının peşine düştükçe, zamanımızı saplanacağımız çamurun içinden çıkmak için heba edeceğiz gibi görünüyor.
Oysa zaman hepimiz için çok değerli. Hatta o kadar değerli ki bazılarımız bu değeri sınırların dışında düşünerek tamamen bireye bırakmanın peşinde.
İnsanı strese sokan zaman kavramını bir kenara bırakarak Norveç'te tartışıldığı gibi saat sisteminin tamamen kaldırılmasını istiyorlar.
Böylece, zamanın olmadığı bir sistemle herkesin hayatını tam anlamıyla yaşayabileceğini savunuyorlar.
Ülkemizde kutuplaşma o kadar büyük ki zamanı bir kenara bırakarak söylüyorum, bazen insan olduğumuzu unutuyoruz.
Sınıflandırıyor, rengine, diline, kökenine ve dinine göre çok çabuk ayırabiliyoruz.
Ceplerimizde peşin hükümlerle dolaşmaya bayılıyoruz.
Bu ön yargılarımız nedeniyle 16 Haziran Pazar gecesi İstanbul Havalimanı'nda İbrahim Layık adında bir güvenlik görevlisi intihar etti.
İbrahim Layık'ı bu duruma iten sevdiği kadının 'Kürtlerle birlikte olmayacağını' söylemesiydi. Elbette, istemeyebilir ama bunun nedenini böyle ortaya koymak ne kadar doğrudur?
Şems-i Tebrizi derki, "Tanrı boş bir yürek verir, içini biz doldururuz."
Dil yürektekini dile getirir...
İçinde ne var o kelimelere yansır...
İyilik varsa iyilik, kötülük varsa kötülük...
Aynı gece tarihi ortak yayının sonunda kutuplaşmaya karşı verilen güzel bir fotoğraf karesi varken sonrasında yaşananlar, bu küçük umut ışığını da yok etti.
AKP adayının iktidarda kalma, başkan olma hırsı nice başka olaya yolu açtı.
Gülten Akın'ın "İlkyaz" adında çok sevdiğim bir şiiri vardır. Şöyle der şair:
"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler."
Haruki Murakami’nin 2014 yılında yayımlanan romanı Renksiz Tsukuru’nun Haç Yılları, insanın yalnızlığı merkeze alan bir başka yapıtı.
Japon yazar bu romanında özgürleşebilmemiz için ve daha önemlisi hayata devam edebilmemiz için geçmişin yüklerinden kurtulmanın önemli olduğunu vurguluyor.
Yarım kalan hikayelerimizi erteleyerek değil, peşine düşerek tamamlayabileceğimizi dile getiriyor.
Okuru, geçmişi geri alıp alamayacağı sorusuyla başbaşa bırakıyor.
Biz balık hafızalı bir toplumuz.
Bu nedenle geçmişe şöyle bir bakmamız ve nereden nereye geldiğimizi unutmamamız gerekiyor. Geçmişi geri alabiliriz.
Refah içinde bir gelecek kurmak için.