Gücün insanı yozlaştırdığını söylerler, ama aslında daha doğrusu gücün yozlaşmaya yatkın insanları kendine daha çok çektiğidir.

Aklı başında insanlar genelde güçten başka şeylere çekilirler, demişti David Brin.

Bu iddialı çıkarımın ardından akla şu soru geliyor: İnsan ne ile yaşar? Tolstoy o meşhur kitabında biraz da kendi iç hesaplaşmaları doğrultusunda aslında, sorar bu soruyu. Edebi felsefenin ustalarından Camus, 20. yüzyıl için korku çağı derken, 21. yüzyılda bizim başımıza geleceklerin işaret fişeğini çakmıştı belki de. Artık dehşet çağındayız.

Geçen gün gençlerle yaptığım kariyer sohbetinde söz, iyilik ve kötülüğe geldi. Orada altını çizdiğim şey şuydu; iyilik bilinç gerektirir, bu yüzden kötülük daha kolaydır, daha kendiliğinden olmaya meyillidir. İnsan aksini yapabilecek güçteyken doğru olanı seçiyorsa, orada gerçek bir iyilikten söz edilebilir. Sadece kötülük yapmıyor olmak da bizi iyi bir insan yapmaya yetmez. 
Ne dersiniz? 

***

Bakmayın iyilikle ilgili onlarca güzel söz söylendiğine, kötülük teşvike ihtiyaç duymaz nasıl olsa, diyerek konuya yaklaşmıştım bir romanımda. İnsan denen varlık, kötülüğe daha kolay meylediyor. Bu aralar travmalar konusu çokça konuşuluyor. Fakat burada atlanan bir nokta var. Sanki her kötü insanın bu kötülüğü yapmasının nedeni bir travma ve bu kötülüğü yapmaya bu sebeple de hakkı var. Hayır, asla böyle değil. Evet, travmalar bizde güçlü arazlar bırakabilir ama onları yenmeyi seçmek, farklı bir yol çizmek de bizim elimizdedir. Aksi geçmişin ardına gizlenmek olur yalnızca. 

Dracula ve Fatih Sultan Mehmet’in sevgi ve nefret arasında keskin geçişlerle şekillenen gerçek hikayesini yazdığım Yalancılar ve Sevgililer romanım bu soruya eğilir. Yanıtı vermek elbette güç ama tarihten iki güçlü figür eşliğinde biraz daha kolay oluyor cevabı bulmak. Ne de olsa edebiyat insanın içindeki karanlığa korkmadan bakmanın da bir yoludur. Dracula’nın nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda’nın neden yüz bin kişiyi kazığa geçirdiğini hiç düşündünüz mü mesela? Bunca zulmü yapan kişi cesur biri midir? Yoksa çok korktuğu için başkalarını korkutma yolunu mu denemektedir? 

Ben yaşamımın son on yılında gücün özgürlükte olduğunu keşfettim. Bu özgürlük istediğimde her şeyi bırakıp gidebilme yani her şeyden ve herkesten vazgeçebilmek iradesinden geliyor. Dahası sahici bir özgürlük, istediklerini yapmak değil, istemediğin hiçbir şeyi yapmamak, demek... Benim yolum bu. Geriye dönüp bakınca, kendimi oldukça şanslı buluyorum. Bunları fark etmemi sağlayan kederleri çok erken yaşta yaşadığım için. Şimdilerde gelen davetlerle gençlerle ve ihtiyacı olanlarla paylaşıyorum bu deneyimleri ve bilgileri. Ne demişler, paylaşılmayan bilgi sahibinin lanetidir… İşte belki Dracula da bu seçme özgürlüğüne sahipken farklı bir karar alsaydı, sonu İstanbul sokaklarında kellesinin gezdirilmesinden başka olabilirdi, ne dersiniz? İnsan özgür iradesiyle yaşar çünkü.