Abdurrahman Dilipak ve Akit Gazetesi çevresinin öteden beri kadın meselesinde yaklaşımlarında mantık kalıpları şöyle işliyor: “Üniversitelerde, devletle mücadelede başörtüsü kullanışlı idi. Tamam. Sağ olun. Ama artık bırakın okumuş kadın ayaklarını, gelin ayaklarımızı yıkayın. Size düşen mümine kadınlar olarak erkeğinize kayıtsız şartsız hizmet etmenizdir. Kafanızı örtmeniz aksi halde sizi imanlı kılmaz. Eşitlik gibi feminizan laflar sizi imandan ediyor. Haddinizi bilin.”
Kemalizmle hesabı görene kadar 'başörtüne özgürlük'; hesabı gördükten sonra 'erkeğine biat imandandır.'
Doğal olarak bu kafalara göre dinin ne olduğunu yorumlama hakkı da erkeğin hakkıdır; "kadının erkeğe eşit /tek başına şahitliği ve imamlığı boşuna mı kabul edilmemiş fıkıhta efendim?"
Üniversite yıllarımızda başörtüsü/türban yasağı konulduğunda hepimiz karşı çıktık. Türkiye'nin sosyalist solundan liberaline; ülkücüsüne, milliyetçisine kadar. Çünkü yapılan uygulama -yasağın bizatihi antidemokratik olmasının ötesinde- İslamcı erkeği ödüllendirip kadını cezalandırıyordu.
Özgürlükçülerin bireysel bir hak olarak gördüğü bu konu meğer siyasal İslamcılığın kollektif haklardan saydığı bir mevzuymuş. Çünkü bu kavgayı veren başörtülü kızlarımız dahi meseleyi çoğunlukla “Sana ne kardeşim. Bu benim bireysel tercihim” türünden bir kavrayışla değil "İNANCIMIN GEREĞİ" ilkesi ile temellendiriyordu. O dönemler meseleye bireysel haklar açısından bakanlar bu boyut üzerinde fazla durmadılar ve bunu ayrıntı saydılar açıkçası.
Uzun hikaye; nerede ise başörtüsünden hareketle devlet yıkılıyordu bu topraklarda. Bu kadar netameli süreçlerden sonra kriz aşıldı ve bugün isteyen kadınlarımız başörtülü olarak kamusal hayatın içinde her yerde yer alabiliyor. Bu kamusallaşma, toplumsallaşma olayını en sert karşı çıkan sekter laikler dahi kabullendi. Ama gelin görün ki mesele yeni başlıyormuş.
Ben şahsen buna hiç şaşırmadım: Evet, başörtülüler kimlikleri ile Türk halkının en din karşıtı kesimleri tarafından dahi kabullenildiler. Birçok insanın bu konuya bakışının değiştiğine, "Evet yahu çok yanlış düşünmüşüz, konuşmadan anlamadan yaftalamışız" diyenlere çok şahit olduk. CHP bu ülkede çarşafa rozet taktı. MHP'nin zorlaması ve baskısı ile iktidar mecbur kalıp yasağı kaldırdı. Olay resmi gündemden el birliği ile düşürüldü.
Başörtüsü devlet, resmi ideoloji ve seküler kesimle kavga aracı olmaktan çıkınca ortaya yeni bir aslan çıktı,"Durun! ben de varım ve daha son sözümü söylemedim" diye kükrercesine: İSLAMCI ERKEK.
Ülkemiz meydanlarının yeşil yeleli yeni aslanıdır İslamcı Erkek. Muhtemeldir ki; Mercidabık ve Ridaniye savaşlarında Yavuz'un ordusuna saldıran aslan sürülerinin soyundan geliyor olabilir; çünkü olur olmaz kükremelerine, terslemelerine sinmiş olan çöl havasını başka türlü açıklamak zor.
Şimdilerde İslamcı Erkek'in; yurdumuzun yeşil yeleli yeni aslanının başörtülü kadınlarla ve daha genel olarak bütün kadınlarımızla kavgası şiddetlenmekte... Devlet ve laik seküler cumhuriyetçi kesimler başörtüsü üzerinden siyasi cenk özneleri olmaktan çıkınca bu yeni insan türünün birikmiş şiddeti/gazabı en yakınındaki hayat arkadaşına, kızına, kardeşine yöneliyor. Dün kendine iktidarın yolunu açmak için üniversite kapılarında mağduriyetine sığındığı, mazlumiyetini çoğu defa organize ettiği, kamusal alanda dini görünür kılma isteğinin simgesi olan İslamcı kadın; artık "İslam şeriatına mugayir feminist muzır fikirlerin taşıyıcısı" olmaya başlıyor onun "feraset dolu nazarında". Zira engeller aşıldı ,köprü geçildi; ne ayıya dayı deme ihtiyacı var ne de onun okumuş mağduriyetine. Öyle ise "evine çekilip, çocuklarının annesi olup sevgili kocasına hürmet ve itaate kusur etmemelidir." Bunu da "vallahi ve billahi ki kendi egosu için istememektedir. Bu mümkün müdür, bir defa İslam şeriatının hükümleri ortadadır."
"İNANCI GEREĞİ dört eşe kadar alma ruhsatı olmasına rağmen bu ruhsatı sevgisinden dolayı kullanmamaktadır, fakat artık eşi de kadın erkek eşitliği gibi insan tabiatına, FITRATA aykırı fikirleri savunmaktan vazgeçmelidir."
Uzun lafın kısası; başörtüsü İslamcı erkeğin iktidara yürüme aracı olmaktan çıkınca; İslamcı erkek takmak zorunda kaldığı o demokrat/insan maskesini çıkarmakta, ruhunun derinlerindeki, içinde yıllardır bastırdığı kaba softa ham yobaz denilebilecek şedit yüzünü göstermektedir. Şehirli İslam geleneğinin adeta yok olduğu ülkemizde; kutsanan kitlesel cehalet zihinlerde dini inanca dönüşmekte, akıl ve vicdanı ortadan kaldıran farklı bir barbarlık türünün ortaya çıkmasını tetiklemektedir.
İstanbul Sözleşmesi üzerinden İslamcı kesimin sermaye gruplarına tehditler savuran ve kadınları "fahişelikle" itham eden bu dil; Türk modernleşme tarihinin 150 yıllık birikimini, değerlerini çöplüğe atıp başta başörtülü kadınları (çünkü onlar beyinlerinin içindeki düşüncelerle daha tehlikeli bu tipler için,ezberlerini bozuyorlar Kadızadelerimizin) sonra diğer kadınlarımızı "cennet anaların ayakları altındadır" hadisini münafıkça tekrarlaya tekrarlaya kendi ayakları altına almaya çalışmaktadır.
Dünyada bir uyurgezer gibi yaşayan ,gerçeklikten ve insani değerlerden kopmuş IŞİD kafasının uzantılarına derslerini verecek olanlar da; yine başta BAŞÖRTÜLÜ kadınlarımızdır. Eğer başörtünüz için verdiğiniz mücadele, özgürlükçü vicdanları fethetmek için kullanılan bir Truva atı değil idiyse (ben o kanıda değilim ama AKİT çevresi için belli ki öyleymiş); Allah adına din zaptiyeliği yaparak bedeniniz, kişiliğiniz ve insani varoluşunuz üzerine tahakküm kurmaya çalışan bu yobazlara da derslerini vereceğinizden kuşkum yok.
Don Kişot'un olmayan dünyasının ve olmayan düşmanlarının temsilcileri, arkaik kafaların kutsallaştırdıkları şiddetten, Allah başta sizleri daha sonra cümlemizi korusun.
Ne diyelim; koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş.
Eyyy! Abdurrahman Çelebi, o kızların başındaki örtü sizin muhayyel dünyanızı temsil edebilir ama beyinlerinin içindekiler yani kişisel gerçeklikleri Mustafa Kemal'in dünyasına ait. Onun için kölelik çağrılarınıza cevap vermeyecekler, onun için ne kadar "şer’an hakkım" deseniz de kumayı/çok eşliliği kabul etmeyecekler. Onun için miras hukuku ve hayatın her alanında eşitlikten vazgeçmeyecekler. Sizler bu irşadı başka diyarlarda yapın bence, bunca yıl siyasi araç olarak gördüğünüz dindar kadının vicdanı ve gerçekliği sizin tasavvurlarınızı çoktan çöpe atmıştır ve dahi atacaktır.
En iyisi "babanızdan ileri çocuğunuzdan geri olduğunuzu" kabul ederek biraz sakinleşmeyi deneyin muhterem mollalarım.
Tarihin akışını geriye çevirmeye gücünüz yetmez...
Sakin, sakin...
Relaks imanım relaks....