100 yıl öncesine, ülkemizin siyasi olarak kuruluş günlerine geri döndüğümüzde üç önemli olayın altı sanırım kalın bir çizgi ile çizilir: Tabii en önemlisi 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıdır ki neredeyse küllerinden yeniden doğan bir ulusun, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, dünyada bir eşi ve benzeri olmayan askeri ve siyasi zaferleri ile zorlu bir yolculuğun neticesinde ortaya çıkan bir varoluş ifadesidir.
İkincisi ise bu iradenin uluslararası deklarasyonu olan Lozan Antlaşması’dır. Orijinal ismi Lozan Sulh Muâhedenâmesi olan belge İsviçre'nin Lozan şehrinde Leman Gölü kıyısındaki Beau-RivagePalace binasında, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır. 28 Ekim 1922’de başlayan ve fasılalarla devam eden uzun görüşmelerden sonra ortaya çıkan bu metin, Türkiye dışında İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya ile zamanın Romanya, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı temsilcileri tarafından da imzalanmış, barış antlaşması, tüm taraf ülkelerin meclislerinde onaylandıktan sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece siyasi egemenliğimiz, tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçekliğe dönüşmüştür.
HHH
Denilebilir ki Cumhuriyet’in ilanı siyasi egemenliğimiz için ulusal irademiz idi, Lozan bunun uluslararası düzlemde kabulünün belgesidir. İşte bu noktada üçüncü önemli olaya geçebiliriz: Aynı yılın Şubat ayında gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi.
Lozan tutanakları incelendiğinde, görüşmelerin en hararetli konularının ülkenin siyasi sınırları ile kapitülasyonların devamına yönelik baskıların olduğu görülür. İsmet İnönü Başkanlığındaki Büyük Millet Meclisi heyeti, çok çetin geçen müzakerelerde, kapitülasyonların lağvedilmesine yönelik ısrarlı bir tutum içinde olmuşlardır. Çünkü kapitülasyonlar, doğrudan siyasi bağımsızlığa engel bir durumdu ve buna yönelik entelektüel zemin İzmir İktisat Kongresi kararlarında olgunlaşmış, yeni Cumhuriyet’in siyasi ve ekonomik tercihleri netlikle ortaya konulmuştur.
17 Şubat 1923 Cumartesi günü, İkinci Kordon’daki Osmanlı Bankası depoları olarak kullanılan Hamparsomyan binasında, saat 10.00’daki Kongre açılış konuşmasında, Atatürk,
“Bugün başlamış olan İzmir İktisat Kongresi, tarihi öneme haizdir. Nasıl ki Erzurum Kongresi, felâket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarma konusunda, Misak-ı Millî’nin ve Anayasanın ilk temel taşlarını sağlamada etken olmuş ve millî tarihimizde en önemli ve en yüksek hatırayı yaratmışsa; İzmir İktisat Kongresi de, milletin ve memleketin ilelebet yaşamasının devamını temin edecek gerçek kurtuluşun temel taşları ve esaslarını ortaya koyacaktır. İşte, bu yüzden de tarihte çok büyük bir ad alacak ve müstesna bir yer edinecektir” diyerek genel beklentisini dile getirmiştir.
Atatürk, çağın bir ekonomi çağı olduğunu vurguladıktan sonra, ‘tam bağımsızlığın millî egemenlikten geçtiğini, ekonomik egemenlik olmadan da bunun başarılamayacağını’ belirterek sözlerini bitirir.
***
Kongre, Kazım Karabekir Paşa’nın başkanlığında, zamanın baskın dört meslek grubu olan çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi meslek komisyonları halinde, 24 Şubat-4 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen sekiz oturumla devam eder. Ortaya çıkan görüş ve önerilerden oluşan tutanaklardaki 12 madde, genel kurulun oybirliği ile “misak-ı milli’’ ismi ile kabul edilir. TBMM Başkanlığı’na, Başbakanlığa ve İktisat Vekilliği’ne gönderilir. Ayrıca kamuoyunun bilgisi için temsilciler aracılığı ile tüm yurda dağıtıldığı gibi camilerdeki hutbelerde okutulur, çarşı-pazarlarda görünecek uygun yerlere astırılarak halkın bilgisine sunulur ve basılacak her türlü kitaba ek fasikül olarak konur.
Tüm maddeler, internet ortamında okunabilir, ancak önemli bulduklarımı burada yazmak isterim:
Madde 3- Türk Milleti, tahribat yapmaz, imar eder. Bütün çalışmaları ekonomik olarak memleketi yükseltmek amacına yöneliktir.
Madde 4- Türk Milleti, tükettiği malı mümkün olduğunca kendisi üretir. Çok çalışır; zamanda, servette ve ithalatta israftan kaçar. Ulusal üretimi sağlamak için gerektiğinde geceli gündüzlü çalışmak kararlılığını gösterir.
Madde 5- Türk Milleti, vatanının servet itibariyle bir altın hazinesi kadar değerli olduğunun bilinci içindedir. Ormanlarını çocukları gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenlerini kendi ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımağa çalışır.
Madde 8- Birçok savaşlar ve zorunluluklardan dolayı eksilen nüfusumuzun fazlalaşması ile beraber sağlığımızın, yaşamamızın korunması en birinci emelimizdir. Türk, mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir; bol ve temiz hava, bol güneş ve temizliği sever. Atalarının mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi sporların yapılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve ilgiyi göstermekle beraber cinslerini iyileştirir ve miktarlarını çoğaltır.
Madde 9- Türk, dinine, toprağına, yaşamına, devletine düşman olmayan milletlere daima dosttur; yabancı sermayesine karşı değildir. Ancak kendi yurdunda kendi diline ve kanununa uymayan kuruluşlarla münasebette bulunmaz. Türk bilim ve sanat yeniliklerini nereden olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.
Birinci paragrafta, bir ulusun küllerinden yeniden doğuşunu yazarken, İzmir’in kurtuluşunu takip eden ünlü yangına atıfta bulunmak isterim: Kent, gerçekten küller içinde idi İzmir İktisat Kongresi yapıldığında! Ortalık harabe halindedir. Ülke de Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nın tüm zorluklarını geride bırakmış olsa da ekonomik rezervlerini tüketmiş durumdadır. Dolayısı ile İzmir İktisat Kongresi ulusal ekonomiyi yeniden yapılandıran stratejik bir eylem planı olmuştur.