Geçen Cuma yazı çıkar çıkmaz durmadı telefonum. Mesaj, arama derken, bir kısmına cevap verdim bir kısmına vermedim. Çünkü daha ortada bir şey yokken “pirelenenler” acaba yazılar devam ettikçe ne edecekler meraktayım.
İzmir sermayesi ya da zenginleri veya patronları ile kent kültürü arasındaki ilişkiyi yazacağım. Kaç yazı olur bilemem lakin gördüğüme de görmedim diyemem. Unutanlara hatırlatmak, hatırlamak işine gelmeyenleri de teşhir etmek görevim olsun, ne diyeyim? Elbet “birilerinin” dikkatini çeker bu çabam. Ne de olsa “aracı olup” menfaat peşinde koşan “gazeteci” olmadım çok şükür. Bu yaşıma geldim evim de, cipim de, tatilim de yok!
Konu planlaması yaparken, üç dört gün önce Ege Telgraf Gazetesi’nde bir haber gözüme çarptı. Genç meslektaşım Yağmur Gülü’nün bir özel haberi. Başlığı “İnanç turizmi ile marka şehir olalım”.
İlginç başlık, hemen soluksuz okudum. Okudum ve şaşırdım, şaşırdım ve üzüldüm, üzüldüm ve öfkelendim. “Destination İzmir” namıyla maruf grubun Başkanı, İzmir sermayesinin popüler bir ismi olan Bülent Tercan açıklamalarda bulunmuş. ‘Yedi Kiliseler Tur Rotası Uluslararası İzmir Toplantısı’ diye bir toplantı yapılacakmış da, “inanç turizmi” İzmir için önemliymiş de, İzmir geç kalmış da… Bay Tercan gerçekten İzmir’de mi yaşıyordu son 10 yıldır ya da başka bir yerde yaşarken yeni mi geldi bilemem. Şaka bir yana kendisini tanıyorum.
'BİLMEDİĞİ PEK ÇOK'
Bay Tercan haberde bakın neler buyurmuş: “Amacımız, İzmir’e gelen turist sayısıyla birlikte lokantacılarımızın, otelcilerimizin, esnafımızın yani genel anlamda kent ekonomisinin refahını artırmak. Bunun için de adımlarımızı daha dikkatli atmamız gerekiyor. Herkesin bildiği gibi deniz, kum ve güneş turizmi dünyanın hemen her yerinde var; İzmir’imizde de var. Fakat burada kentimizin sahip olduğu çok büyük ve farklı bir zenginlik var, o da inanç turizmi. İncil’de bahsi geçen Yedi Kilise, İzmir’de ve hemen komşu illerinde bulunuyor. Zaten ‘Smyrna’ olarak bilinen İzmir’in kendisi başlı başına bir kilise. Hristiyanlığın yayılma dönemlerinde bina olarak yapılan bir kilise yok. İnsanların toplandıkları bölgeye kilise deniliyordu. Smyrna da İncil’de adı geçen kiliselerden biri. O yüzden de çok önemli bir kent.”
Aslında bu sözlerin tamamına imzamı atıyorum. İzmir’in “turizm” potansiyeli sanayinin çok üzerindedir. Turizme bugüne kadar olması gereken önemin verilmeyişinin de iki nedeni vardır. En önemli neden İzmir sermayesinin duyarsızlığı diğeri ise hükumetlerin İzmir’e eksik bakışlarıdır.
Ama Bülent beyin açıklamalarının sonrası tam bir “bilmezliğinin” yorumları. Ya da nedeni farklı ve bilmiyoruz.
BAY TERCAN’A BİLGİ HEDİYESİ
Bay Tercan sanıyorum ki 2014 ile 2018 arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “çabalarını” görmezden geliyor. Ya da yukarıda dediğim gibi, kendisi adı geçen yıllarda İzmir’de değildi. Hatta şu anda da İzmir’deymiş gibi davranmıyor nedense. Belki de AK Parti’ye gönül vermişliği, bilgisini de karartmış. Lakin şahsımın da bizzat tanık olduğu çabaların yok sayılmasına gönlüm razı değil. Hatta şöyle diyeyim, “arka sıradan” yerli İzmirli gazeteci olarak, İzmir’in her alandaki sermayesine “sussam gönlüm razı değil, konuşsam tesiri yok”… Zira turizm dâhil her konuda sermayenin akıl hocalarının alayı galiba yanlış “kılavuz”! Benimki de Bülent Bey’in birkaç doğru tespitine hürmeten gönüllü bilgilendirme olsun.
SERMAYE NEREDEYDİ?
Belediye çalışırken sermaye neredeydi? İşte ana sorum bu… Kültürün her alanında İzmir’de sermaye çoğunlukla ya “seyreden” ya da “goy goy” yapan tarafında. Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ticaret Borsası ile onca iş insanı derneğine üye olan toplam kaç “patron” var bilmiyorum. Ama toplam patronların kaçı bugüne kadar İzmir’de bir müze, kitaplık, yayın desteği, konser salonu, tiyatro, opera vb icra eyledi, yaptı, organize etti? Ama 1922’den bu yana İzmir Belediyeleri az ya da çok hep kültürün içinde oldular. İzmir’in “enternasyonal” fuarına kaç İzmirli işadamı gerçek destek oldu? Siz İzmir’de örneğin “Medici ailesi” gibi bir aile duydunuz mu hiç? Fuar’a Mesut Sancak “sponsor” oldu diye gürültüler çıkaranlar, hatırlıyorum da İzmirli iş dünyasına “siz neredesiniz?” demedi.
Peki, Bülent Tercan “30 yıldır İzmir turizmine kent yöneticileri önem vermedi. Bundan sonra turizme gereken önemin verilmesini hassasiyetle rica ediyoruz” derken, hiç mi vicdanı sızlamıyor? Sızlamıyorsa gerçekten bilmediği pek çok!
2014 Temmuz ayıydı. Başkan Aziz Kocaoğlu’na yeni danışmanım. Açıkçası onca aksiyonlu gazetecilikten sonra ne yapacağımı da pek bilmiyor. Bir gün kapım çalındı ve dostum Teodora Hacudi girdi içeri. İzmir Rum cemaatinin önemli isimlerindendi kendisi. Havadan sudan konuşurken, Agios Voukolos Kilisesi’nden açıldı mevzu. İzmirli az sayıda Rum yurttaşımızın hayalinin orada bir anı tazeleme, inanç sergileme olduğunu söyledi. Ben de neden yapmadıklarını sordum. “İzin verilmez ki” dedi. Derhal Aziz Kocaoğlu’nu aradım. Bana “gerekli izinleri alırlarsa neden vermeyelim” dedi. Teodora çok sevindi ve bunu hemen o zamanki Başrahip Krillos’a aktardı. Birkaç hafta sonra da “Meryem Ana’nın göğe çıkma ayini” vardı o günlerde. Peder Krillos, Teodora Hacudi ve sonra da Tina Samoğlu ile birlikte kolları sıvadık. İzmir Valiliği, İçişleri Bakanlığı hemen izin verdi. Birkaç çatlak sese rağmen konu İzmir gündemine girdi ve 92 yıl sonra Agios Voukolos’ta ayin yapıldı. Tüm basın ve hatta Yunan medyası konuyu haberleştirdi. Ayin sırasında Aziz Kocaoğlu, Fener Ortodoks Patriği Bartholomeos’u İzmir’e davet etti. Bunu da organize etti İzmir Büyükşehir Belediyesi. Burada geçmeden edemem, o zamanlar üç kişi açık destek vermişti. En önemlisi de İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş. İzmir Deniz Ticaret Odası Başkanı Geza Dologh ve Esnaf Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu. Ama o günlerde ben Bülent Tercan’ı hatırlamıyorum.
Şubat 2015 ve 2016’da Patrik İzmir’e geldi. İki yıl da beşer gün kaldı. Valilik, Müftülük sahip çıktı. Emniyet korumalar verdi. Patrik Bartholomeos, pek çok ilçe kaymakamı ve belediye başkanının konuğu oldu. Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, Bornova Belediye Başkanı Olgun Atilla, Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ, Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, Selçuk Belediye Başkanı Zeynel Bakıcı ile evrensel barış adına zeytin ağacı dikti.
İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası “İzmir’in Azizleri Sempozyumu’na” katıldı. O günlerde Sıtkı Şükürer’in Hürriyet’te, Saadet Erciyes’in Ege Telgraf’ta güzel yazılarını unutamam. Ayrıca, Çeşme, Tire, Karaburun, Urla, Foça, Seferihisar, Çiğli ilçelerine de ziyaretler yaptı. Yüzlerce Ortodoks İzmir’e geldi. Ama 2017’de İzmir’de çıkan bir yazı yüzünden, Patrik 2017 Şubat ayında gelmedi. Şubat ayı Aziz Voukolos’un ölüm ayıdır.
TURİZM Mİ DEDİNİZ BÜLENT BEY?
Patrik geleceği için ilgi haliyle artıyordu. Azlı çoklu dünyanın her yanından din adamı veya yurttaş İzmir’e geldi. Bazı otellerde ciddi sorunlar çıktı. Ama hepsini başta Büyükşehir olmak üzere İzmir’in ilçe belediyeleri, Valilik ve Emniyet hemen çözdü. Patrik Hisar Camisi’ni ziyaret ettiğinde, kendisine Konak Müftüsü saygıyla eşlik etti. Vali Bey kapıda karşıladı. Ama bir olayı geçemem. İzmir’in has yurttaşı çok yaşlı bir Rum hanımefendi vardı. Adı Bayan Fotini. Ayaklarından rahatsızdı. Onun resmini özellikle koyuyorum buraya ki, Bülent Bey’in yüreği sızlasın biraz. Bayan Fotini’nin en büyük isteği, ölmeden Agios Voukolos’a gelmekti. Teodora bana “nasıl getireceğiz” demişti. Büyükşehir Belediyesi’nin yüreği sağlam bürokrasisi derhal el attı. Yaşlı Bayan Fotini özel araçla evinden alındı, tekerlekli sandalye ile Voukolos’a getirildi. Onun mutluluğu biliyor musunuz, beni ağlatmıştı. Ve Bayan Fotini bu olaydan bir süre sonra vefat etti.
Bir olay daha anlatayım size. Patrik Bartholomeos 2017’de de “gelemedi” ya? Sanıyorum şubat sonuydu. Apikam’da odamda otururken 4 yurttaşın geldiği söylendi. Gelenler Basmane’de Agios Voukolos civarında dükkânları olan 4 esnaf. Resmen posta koyar gibi konuştular önce. “Neden gelmedi bu yıl Patrik” diye sordular. Ben de söyledim olup biteni. Ne anlattılar çaylarımızı içerken biliyor musunuz? Dükkânlardan biri küçük bir kebapçı. Biri fırıncı, diğerleri de esnaf işte. Kebapçı elini cebine attı ve beş ya da on Euro çıkardı. “Ben ilk kez dükkânımda Euro kazandım” dedi.
Bilmem anlayabildi mi Bülent Tercan beyefendi. Asla eleştirmek değil maksadım, ama maden “inanç turizmi” kelamı etti, kusura bakmasın İzmir bunu ondan evvel başlattı. Şu an İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in her beş cümlesinden biri “tanıtım ve turizm”… İzmir’de şu an anladığım kadarıyla “turizm” baş konu. Bülent Tercan ve grubu bence kendilerini “mucit” gibi göreceklerine, sadece İzmir sermayesi nedeniyle yarım kalmış, sekteye uğratılmış işleri öğrenmeliler. Yine örneğin Bülent Tercan, Yaşar Ürük’ü arayıp Aziz Polikarp’ı, Orhan Beşikçi’yi arayıp “çan, hazan, ezan” sırrını ve İlhan Pınar’ı arayıp İzmir’in unutulmuş geçmişini öğrenmeli. Anlaşılan ona akıl verenler de “uzaylı”! Öte yandan 2016’da ziyaret ettiğim zamanın Midilli Belediye Başkanı Spirnos Galinos’un da İzmir turizmcileri için neler söylediğini öğrenmek isterse Bay Tercan, buyursun çayımı içmeye gelsin, anlatayım. İşin bir de Katolik, Protestan ve Musevi tarafı var ama onları yazmayacağım. Onlar başka yazıya artık.
3-4-5 DE OLACAK, BEKLEYİN…
“İzmir Sermayesi ve Kültür” dizim devam edecek. Bir kez daha söylüyorum, derdim tarihe kayıt düşürmek. İzmir’de “gerçek turizm” için “kültür” için çaba gösteren yürekli iş adamlarını da anacağım saygıyla. Zaten onların farkı İzmir’e “aidiyet” duymalarıdır. Mesele de budur, İzmir sermayesi İzmir’e aidiyet duymuyor… Nedeni ise 1922-1930 arasında gizli…
Bulduğumu yazacağım…