İzmir'in beyazperdeyle tanışması, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine, 20. yüzyılın başlarına denk gelir.
Sinemanın büyülü dünyası İzmir'e ilk olarak gezici sinemacılar aracılığıyla ulaşır. Şehrin işlek meydanlarında kurulan derme çatma çadırlarda, Lumière kardeşlerin icat ettiği hareketli görüntüler büyük bir merakla izlenir. Bu ilk gösterimler, halkın sinemayla tanışmasına öncülük ederken, ileride İzmir'in kalıcı sinema salonlarına ev sahipliği yapacağının da habercisi olur.
1951 İzmir Şehri İmar Komisyonun Raporu’na göre, ellili yılların başında yedisi İzmir ve beşi yakın yerleşim yerlerinde olmak üzere toplam 12 kapalı sinema salonu bulunmaktadır. Elhamra Sineması 1979 yılına dek, “İzmir’in en seçkin sinema salonu” olarak bilinir. O yıllarda sinema salonları sadece bir eğlence merkezi değil aynı zamanda bilgi alma alanıdır.
İzmir’de yaz aylarında faaliyette bulunan açık hava sinemaları, kentteki sinema ortamının bir başka boyutunu temsil eder. 1966’da, İzmir Belediyesi sınırları içinde açık hava sinemalarına bir hafta içerisinde yaklaşık 500,000 kişinin gittiği, üstelik bu rakama Buca, Bornova, Yeşilyurt, Gültepe, Balçova, Çamdibi gibi yerlerin de dâhil olmadığı tespit edilmiştir.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte İzmir, hızla modernleşme sürecine girer. Bu dönemde, kentin dört bir yanında görkemli sinema salonları yükselmeye başlar. Alkazar, Elhamra, Rüya, Atlas gibi ikonik sinemalar, sadece film gösterimleriyle değil, mimarileri ve atmosferleriyle de İzmirlilerin hayatında önemli bir yer edinir.
Televizyonun yaygınlaşması ve video teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, sinema sektörü Türkiye genelinde bir dönüşüm yaşamaya başlar. İzmir'deki birçok tarihi sinema salonu da bu değişimden nasibini alır; bazıları kapanır, bazıları ise farklı amaçlarla kullanılmaya başlar.