Türk futbolunda her sezon tartışılan kurallardandır yabancı oyuncu sayısı kuralı… Federasyonlar da, maşallah, hemen her yıl oynar dururlar bu sayıyla… Elbet ki, yabancı sporcuların ekmek parasında değilim ama takımlarımızda yerli o yuncu oynatılması, alt yapıların sporcu üreten birer fabrikaya dönüştürülmesi ve takımlarımızın, milli duyguları hat safhada olan yerli oyunculardan kurulu olması gibi bir hayalim var.
Ne kadar hayal kurarsam kurayım, federasyonumuz yabancı sayısını azaltacak, bıçak gibi kesip atacak formülü bir türlü hayata geçiremiyor.
Bir de yabancı teknik adamlar var; sanki bizlerden daha iyi biliyorlarmış gibi!
Neyi mi? Futbolu öğretmeyi, futbolu yaşamayı ve futbolla yaşamayı öğretmeyi…
Joachim Low, Frank Rijkaard, John Benjamin Toshack, Christoph Daum, Carlos Alberto Parreira, Luis Aragones, Bernd Schuster, Mircea Lucescu, Tigana, Eric Gerets, Feldkamp, Nevio Scala, Walter Zenga, Slaven Bilic, Graeme Souness, Guus Hiddink, Roger Lemerre, Hector Cuper, Vicente Del Bosque, Zdenek Zeman, Arthur Zico, Dirk Advocaat, Paul Le Guen, Gordon Milne.
Ülkemize farklı zamanlarda gelmiş ve çalışmış, ancak dünyaca tanınan ve hatta büyük başarılara imza atmış bazı teknik adamların adlarını yazdım yukarıda… Bizim futbol takımlarımıza teknik adam olarak imza attıklarında bazıları için inanamamıştık; öyle ya, öylesine büyük başarılara imza atmış bir hocanın, farklı bir macera ile ne gibi bir işi olabilirdi ki? Bu soruya verilecek yanıtlardan biri para ve hatta daha çok para! Bir de, para için değil ama farklı sebeplerle gelenler oldu. Gelip, sadece kuru kuruya takım çalıştırmadılar bazıları… Çok büyük işlere de imza attılar ve çalıştıkları takımdan ayrıldıktan yıllar sonra bile, anılmaya, sözleri edilmeye devam edenler var! Bu dünyadan göçtükten sonra bile…
Jupp Derwall ismi, dünyaca büyük başarılara imza attıktan sonra ülkemize gelerek, Galatasaray’a imza atan, hem takım çalıştıran, hem de Türk futboluna inanılmaz katkı koyan teknik adamların başlarında gelir.
Almanya’nın Würselen şehrinde 10 Mart 1927 yılında dünyaya gözlerini açan Derwall, Alemannia Aachen ve Fortuna Düsseldorf takımlarında forma giymiş ve İsviçre’de FC Biel ile FC Schaffhausen ekiplerini çalıştırmıştır. Ardından, Fortuna Düsseldorf’un teknik direktörlüğünü üstlenmiş, bir müddet de Saarland bölgesel birliğinin teknik sorumlusu olarak görev yapmıştır.
Almanya milli takımı ile çalışmaya başladığında takvimler 1970 yılını gösterir ve Berlin duvarının henüz yıkılmadığı o yıllardaki adı Batı Almanya olan ülkenin futbol milli takımının başındaki Helmut Schön’den sonraki ikinci adamıdır artık…
İlginçtir, Jupp Derwall; çok az ülkenin dışında, tüm dünyanın birbirine girdiği 2. Dünya savaşına da katılır. Ve hatta savaş pilotudur ancak karada savaşan birliklerdeyken, Amerikalı askerler tarafından esir alınır. Trenle Fransa’ya madenlerde çalışmak üzere götürülürken, büyük bir şans eseri kaçmayı başarır ve Belçika sınırındaki kasabasına geri döner.
Genç yaşında yaşadığı bu büyük sıkıntılar bile O’nu, küçük yaşlarından beri aklından çıkmayan futboldan soğutmaz. Aksine, futbol aşkı ve tutkusu, savaş yıllarından sonra kendisini hayata daha fazla bağlayacak, işgal yıllarında dahi gizli gizli bile olsa futbol oynamasına engel olamayacaktır. Anılarında, bir İngiliz askerinin kendisine, gazeteye sarılı şekilde bir çift futbol ayakkabısı hediye ettiğini anlatacaktır sonraları…
Batı Almanya milli takımının başına 1978 yılında geçer ve bir numarada görev yaparken ilk turnuvası olan 1980 Avrupa Futbol Şampiyonasında, takımını şampiyon yapar. Hemen iki yıl sonra düzenlenen 1982 Dünya Şampiyonasında da, Derwall komutasındaki Batı Almanya final oynar ve fakat İtalyanlara boyun eğerek, Dünya ikincisi olur.
Milli takımla yollarının ayrılmasından hemen sonra Derwall’e, Galatasaraylı yöneticiler kancayı takarlar. Biraz karamsar da olsalar, Almanya’nın yolunu tutan Alp Yalman ile Faruk Süren, İstanbul’a yüzleri güler şekilde dönerler. Derwall ile yapılan ilk görüşme olumlu geçmiş ve Derwall, İstanbul’a gelerek, tesisleri görmek istemiş, ardından şartların konuşulması hususunda anlaşılmıştır.
O yıllarda ülkemizdeki çim saha sayısı o kadar azdır ki, antrenman sahalarının toprak olduğunu gören Derwall biraz şaşırır ancak geri adım atmaz. Sözleşme şartlarından biri de, antrenman sahasının derhal çime çevrilmesi olacaktır. Ve sonraları Beşiktaş’ın şampiyonluğunu gördüğünde, “bir takım toprakta antrenman yaparak nasıl şampiyon olabilir?” şeklinde sorduğu anlatılır.
Galatasaray takımının başında dört sezon geçirerek, sadece Galatasaray’a faydalı olmaz. Ve verdiği fayda, aradan yıllar geçtikçe daha da belirginleşecektir. Türk futboluna ilkleri yaşatan ve yaşayan Fatih Terim ile Mustafa Denizli, Derwall’in tezgâhından geçenlerden sadece ikisidir. Derwall, gözle görülür şekilde, oyun içerisindeki disiplini takımına yerleştirmiş, hücum-pres ve kanatların çok daha aktif çalışması ile daha fazla kaleyi karşına alarak şut atmak konuları başta olmak üzere, Galatasaray ile başlayıp, Türk futbolunu da olumlu etkileyecek ögeleri yerleştirerek ülkemizden ayrılmıştır.
Sormuştum ya, yazının girişinde; bizden daha mı çok biliyorlar diye! Asıl adı Josef olan Jupp Derwall, o yıllarda bizden daha iyi biliyormuş. Ve bencillik etmemiş, hatta sorunları görünce yarım bırakıp kaçmamış. Öğretebilmek ve geliştirebilmek için mücadele etmiş.
Bugün aramızda olmayan, içimizden biri Derwall’i, 26 Haziran 2007 günü bu dünyadan uğurladık. Eminim ki, gittiği yerde de, futbol aşkını aşılıyor ve yetiştirici antrenmanlarına devam ediyor. Ülkemize gelen yabancıların her birinin, en azından birer Derwall olabilmesi dileğimle ve Derwall’in anısına hasretle…