1995 yılının 11 Temmuz'unda, 8372 Boşnak kardeşimizin acımasızca katledilmesi ile insanlık tarihinin yüzkarası günlerinden biri daha hafızalara kazınırken, çok değil bu tarihten birkaç yıl önce de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra çatışmaya dönüşen bir savaş ortamında, bir başka katliam, doğu sınırlarımızda kardeş Azerbeycan topraklarında devam ediyordu. Hocali Katliamı, tıpkı Srebrenica’da BM Barış Gücü'nün Hollandalı Komutanı Thom Karremans’ın kentteki 25 bin Boşnak'ı Sırplara teslim etmesi ile neredeyse O’nun gözetiminde gerçekleşmesi gibi, 25 Şubat 1992 tarihindeki vahşet de Sovyetler Birliği ordusuna bağlı 366. Motorize Piyade Alayı'nın desteğinde yapıldı. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından 1300’ün üzerinde Azeri sivil, yakılarak ve parçalanarak yok edildi. Tanık olan bir gazeteci daha sonra gördüklerini şöyle tarihe geçirecekti: “Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinde yapılan katliamı yaşadım. Görüntülerle ve video çekimleriyle belgeledim, bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce katledilişini dünyaya duyurdum. Anlatılamayacak boyutlarda bir vahşetti. Dönemin Azerbaycan yönetim i(Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov), dört gün boyunca,olayı kamuoyundan gizlemeye çalıştı ama öğrenildiğinde tüm Azerbaycan adeta şok oldu. Ermenilerden kurtulmayı başaran yaşlılar, kadınlar, çocuklar tipi altında dağları aşıp Agdam’a geldiklerinde, çoğunun bazı uzuvları donmuştu. Ermeniler ibret olsun diye vahşetin akla gelmeyecek her türünü yapmışlardı. İhtiyarların yüzleri ve kadınların göğüsleri jiletlerle doğranmıştı, bir çok bebek kafa derileri yüzülmüş bir şekilde idi. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman dizi dizi cesetlerle doluydu.’’

Karabağ, dağların, yüksek yaylaların ve akarsuların hâkimiyetinde bir coğrafyadır. Merkezi şehri Stepanekert, 4400 km2 genişliğindedir. Nüfusu 300 bin civarındadır. Karabağ Roma, Sâsânî ve Bizans dönemlerinden sonra Halife Hz. Osman’ca fethedildi. 11 Yüzyıl'da ise Büyük Selçukluların sınırlarına alındı. Ve böylece Karabağ, yoğun bir Oğuz boyları göçüne şahit oldu. Ardından Irak Selçukluları, İldenizliler, İlhanlılar, Timurlular, Akkoyunlular, sonrasında da Safevîler’ce yönetildi. 1590 antlaşmasıyla da Osmanlı Devleti’nin Yukarı Azerbaycan’daki hâkimiyeti başladı. 18. Yüzyıl sonrasında da Ruslar sahneye çıktı. 1823’te Ruslar tarafından yapılan bir nüfus sayımında aile sayısı 18.500 olarak tespit edilmiştir ve bu yaklaşık 100.000 kişiye rast gelmektedir. Burada bahsedilen nüfusun üçte birinin Ermeni olduğu kayıtlara geçmiştir. Zaman içinde 1806-1812 Osmanlı-Rus ve 1804-1813 İran-Rus savaşları esnasında Karabağ’a yoğun bir Ermeni göçü sözkonusu olmuş.

Rus 1917 Bolşevik İhtilâli ile beraber Ermeniler’in Karabağ üzerindeki hak iddiaların ayyuka çıktığını görüyoruz. Her ne kadar Osmanlı kuvvetleri 25 Eylül 1918’e kadar Karabağ’da egemenliklerini sürdürseler de 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile buralardan çekildiler. Karabağ, önce İngilizler’in sonra da Azerbaycan’ın idaresinde kaldı. Tekrar Ruslar 1920 yılında Karabağ’ı işgal etti. Anastas Mikoyan’ın 20 Mayıs 1920’de Lenin’e verdiği raporunda Ermeniler’in Karabağ’la hiçbir bağı bulunmadığı ve buranın Bakü’den koparılmaması gerektiği yazılacaktı. Ama Ermeniler, çalışmalarını hiç sonlandırmadı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği zamanında, özellikle 1970’li yıllarda buna yönelik artırdıkları faaliyetlerini Paris’te (3-6 Eylül 1979) ve sonrasında Lozan’da yapacakları Dünya Ermenileri Kongresi’nde kayıtlara geçtiler. Bunun için de 29.000 km2’lik Ermenistan’ın kendilerine yetmediğini deklare edip Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için dünya kamuoyunun yoğun propaganda altına alınması aksiyonunu hayata geçirdiler. ABD’de kurulan Ermeni Karabağ Dayanışma Komitesi ile ciddi finansiel kaynak oluşturdular. Eş zamanlı olarak sahada da sosyolojik dokuyu değiştirmek amaçlı terörist eylemleri başlatarak, 25 Ocak 1988’de Karabağ’da yaşayan Âzerîleri göçe zorladılar. Akabinde de 21 Şubat 1988’de Karabağ’ın Ermenistan’a ait olduğunu ilân ettiler. Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan Yüksek Sovyeti’nden istediler, doğal olarak da ret yanıtını aldılar. Moskova nezdinde de bu istekleri kabul edilmedi ve 1989’dan itibaren Azerbaycan Karabağ ulaşımı dahil Karabağ’ın dışarısı ile tüm bağlantılarını mayınlar döşeyerek engellediler. Tüm bu olaylarla geçen yılların ardından da, SSCB dağılınca, 1992’den itibaren Rusların yerel silâhlı desteği ile Şuşa, Hocalı ve diğer yerleri işgal edip,binlerce sivil insanı öldürdüler, ardından da yerel Azeri halkı mülteci olarak sürdüler.

2020 yılı itibari ile halihazırda, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermeni işgali altında bulunmaktadır. Bugün, Azerbaycan ile Ermenistan arasında süren savaşın tarihi maalesef yüzyıllık bir mecrayı kapsıyor ve temelinde de Ermenilerin istilacı stratejileri yer alıyor. 29.743 kilometrekarelik bir yüzölçümünde üç milyonu bile bulmayan nüfusu ile Ermenistan, bugün çok ciddi ekonomik sorunlar içinde. Azerbaycan, 86.600 metrekarelik yüzölçümünde 10 milyon nüfusu barındırıyor ve petrol dahil doğal zenginlikleri ile son yıllarda baş döndürücü bir gelişme içinde. Zamanın ruhu artık bu sorunun devam edemeyeceğini, en iyi çözümün Ermenistan’ın istila ettiği topraklardan çekilmesi olduğunu hep beraber göreceğiz.