Temiz çevre, temiz doğa kavramları hala çoğumuza romantik kelimeler gibi geliyor. ‘Tamam etrafımız temiz olsun ama biz bildiğimiz düzenden vazgeçmeyelim’ havası hakim her yerde. Maalesef efendim, bildiklerimizden, ezberlerden, günübirlik çıkarlardan vazgeçeceğiz. Hayat artık öyle akmıyor. Teknoloji ve artan farkındalıklarla ‘Çevre ve Temiz Enerji’ konularında da ezberlerimiz yıkılacak.
***
Şöyle ki; dünya çapında, ulusal ve uluslararası yönetimler dev endüstrilerle başa çıkmakta yetersiz kalınca kent yönetimleri harekete geçti. Ve hayatımıza yeni bir kavram girmeye başladı: Kentsel/ lokal sürdürülebilirlik
Avusturalya’nın başkenti Melbourne, buna örnek. Yerel yöneticiler federal politikalarda değişiklikler yapılmasını beklemekten sıkıldı. Birlikte yeni bir yol aranmaya başlandı. Öncelikle elektrik şebekesinden karbonu çıkarmayı hedeflediler, gönüllü eylem planları hazırladılar.
Avustralya’da bir ‘ilk’ yaratıldı: Yeni kurulan bir tesisten kolektif olarak yenilenebilir enerji satın almak için yerel yönetim, farklı kurumlar, üniversite ve belediye şirketi bir araya getirildi. 14 ortakla kurulan bu girişime, Melbourne Yenilenebilir Enerji Projesi (MREP) adı verildi. Kente konusunda uzman enerji yöneticisi atandı.
Kentin yenilenebilir enerji çalışmaları tek merkezden masaya yatırıldı, var olan yatırımların doğaya uyumları araştırılırken, sağlıklı bulunan yatırımlarda mevzuat engeli, finansman gerekliliği gibi konularda yatırımcıların önü açıldı.
Kentin enerji maliyetlerinde büyük tasarruflar sağlandı, Melbourne kendi enerjisini üreten kent haline geldi.
***
Yani öyle bir çağa geldik ki; yereldeki topluluklar, kendi yenilenebilir enerji kaynaklarını oluşturmakta , enerji projelerinin çevreye verdiği/vereceği zararlarla mücadele etmekte hatta madenine, doğasına ve toprağına sahip çıkmakta öncü olabilir.
Sivil toplum örgütlerini, yerel yönetimleri merkezde alınan kararların buradaki tepki göstericisi olmaktan kurtarma dönemi başladı.
Peki yapılmazsa, ne olur?
Örneği hemen yanı başımızdan akıyor.
548 km ile Türkiye’nin en uzun sekizinci nehri Büyük Menderes geçtiği yerleşim yerlerine hala yaşam taşıyor ama kendisi can çekişiyor.
Denizli ve Uşak’tan deri, tekstil ve kentsel atıklar bırakılırken, Aydın’da jeotermal akışkanları, sanayi kuruluşlarının atıkları, maden tozları, zeytin karasuları gelişigüzel boşaltılıyor.
***
Nehrin suyu dördüncü sınıf su kirlilik seviyesine ulaştı. Ağır metal, kimyasal-biyolojik-fiziksel-radyoaktif kirlilik içeren nehir, üstelik tarımsal sulamada kullanılıyor. Yıllardır o çözecek bu çözecek derken, milyon dolar harcanırken, birkaç yıla kalmaz nehir tamamen kuruyacak.
‘Küresel Isınma, Temiz Çevre, Temiz Kentler’ hala kulaklarımıza romantik, acil olmayan, ‘evvelallah’ diye yaklaştığımız konular olmaya devam etsin, ihmallerin bedeli iki büklüm ekonomi ve telafisi imkansız doğa kayıpları olarak üzerimize doğru geliyor.
Küresel Isınma Kurultayı bugün
İzmir Temsilcisi olduğum Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) yaklaşık 10 yıla yakın süredir küresel ısınma konusuna parmak basıyor. Çevre hareketleri ve toplumsal sorumluluğunun artması için çaba harcıyor, illerde farkındalık kurultayları düzenliyoruz. Konunun tüm bileşenlerinin bir araya gelerek, çözüm önerilerini tartışılacağı Küresel Isınma Kurultayı İzmir’de, bugün 12.30-17.00 saatleri arasında Tarihi Havagazı Fabrikası’nda gerçekleştirilecek. EGD olarak ilgi duyan, konuya dair sorun ya da önerisi olanları bekleriz.
Tribünlere oynamayınız!
Bu hafta çevremde iki önemli konuda toplantı vardı ve sonucu açıklıyorum: sıfır.
Konu başlıklarına bakınız...
İlki; İzmir Barosu ve Büyükşehir Belediyesi kadına şiddete karşı mücadele günü nedeniyle bir protokol imzalayacağı duyuruldu. Konu elzem önemde; işi gücü bıraktım gittim. Tören oldu, başkanlar konuştu. O ne? Bu protokol şu gelişmeleri içeriyor, yeni düzenlemeler getiriyor diye tek satır söylense ya.
Hayırlı olsun, hayırlı olsun.
Sorduğumuzda öğrendik ki Büyükşehir Belediyesi, Baro’nun çalışmalarını duyurarak farkındalık yaratacakmış.
Kadına şiddet almış başını gitmiş, bu kentte bile her ay 5 kadın öldürülüyor. Ekonomik sıkıntılar toplumsal huzursuzluğu patlatmış, şiddet dalgalarının boyu yükselmiş Baro’nun belediyeden talebi farkındalığın artması. Derin bir soluk! Neyse ki İzmir Barosu’nun geçmişten bu yana şiddetin önlenmesine dair somut çokça çalışma yaptığını, komisyonların içlerinde canla başla çalışan dostlar olduğunu biliyoruz. Yoksa Baro’nun bu futbolcu transferi, magazin bombası tadındaki protokol töreni daha da sinir bozacaktı.
İkinci toplantı, İŞKUR’da. İşgücü Piyasası Analizi kapsamında İzmir 2020 Yılına Bakış Toplantısı. Tamam dedik, İzmir’in de en büyük sorunu işsizlik ve bilhassa kent işsizliği olduğuna göre dişe dokunur sonuçlar çıkacak.
Verilen bilgide katılan kurumlar var yine sonuç yok. Açıklama ‘Faydalı olması temennisiyle toplantı son buldu’ diye bitiyor.
Vallahi benim de temennim; bu şaka gibi, havalı başlıklarla yapılan aslında insanların hayatlarını doğrudan ilgilendiren ciddi konuların müsamerelere benzer toplantılarla geçiştirilmemesidir!