Kırmızı
Özge Günerken
İlkokulda trafik kuralları ile ilgili bize öğrettikleri ilk şeylerden biridir:
Kırmızı ışıkta durulur; yeşil ışıkta geçilir.
Oldukça basit bir kural. Hem yayalar hem araçlar uysa; her gün meydana gelen onlarca kazanın önlenmesi işten bile değil.
Ama olmuyor işte.
Bir ya da iki araç mutlaka kırmızı kuralını deliyor.
Yayalar da hiç masum değil. Işıklarda 10 kişi bekliyorsa, en azından 5'i kendini kırmızı ışıkta atıveriyor caddeye. Sonra araçların önünden ve arasından adrenali bol bir koşturmaca yaşanıyor.
Ne uğruna? Gidilecek yere 1 dakika önce varabilmek için.
* * *
Dün sabah da yine benzer manzaralar vardı. Caddenin her iki tarafındaki ışıklarda kalabalık bekliyor. Karşımdaki grupta bir de siyah beyaz köpek var. O da sabırla bekleyenlerden. Yanından insanlar birer ikişer kendilerini caddeye atıveriyorlar kırmızı ışığa ve karşıdan üstlerine doğru gelen araçlara aldırış etmeden. Ama o kımıldamıyor. Sabırla sıranın ona gelmesini bekliyor.
Yanımda beklemeyi tercih edenlerden bir adam, “Yahu köpek bile bekliyor, bizim insanımız bekleyemiyor” dedi. Bekleyenler kafalarını salladı usulca.
Kırmızı ışık derken yandı. Koşturmadan, hayatımızı tehlikeye atmadan, sakin sakin geçtik. Geçerken köpeğin başını okşayıp “Aferin” demeyi ihmal etmedim.
Akşam yine aynı köpek, bu kez yolun aynı tarafındayız. Yine sabırla bekliyor. Ama bu defa kalabalık bir grup kırmızı ışıkta kendini topluca yola attı. Zavallı köpek de “sırası geldi” sanıp, insanları izledi. Araçlarla yolun ortasında burun buruna geldi zavallı. Şaşırdı, korktu. Allah'tan köpekçik sağ salim karşıya geçti.
Daha önce nice olaylarda “insanlığımdan utandığım” olmuştu. Böyle basit bir olayda utanacağımı düşünmezdim ama utandım işte. Bizim öğrenemediğimizi öğrenmiş, bir türlü idrak edemediğimizi idrak etmiş hayvancağızı da yanılttık iyi mi?
Sonra bu sabah... Bu kez pusette çocuğu olan gençten bir kadın. Hızla üzerine gelen belediye otobüsü ve yanından süren araçlara rağmen fırladı caddeye. Koşturarak, hem de kıl payı geçti karşıya.
Kendi hayatını tehlikeye attığı yetmiyormuş gibi, çocuğunu da kendisiyle birlikte sürükledi.
Bu kadar mı önemli, 1 dakika önce gitmek. Hayatımızı hiçe sayacak kadar mı değerli bizim için saniyeler.
Bir sokak köpeğinin öğrendiği, birkaç dakika sabrettiği ışıklarda biz niye sabredemiyoruz?
Türkiye'de hayat sudan ucuz. Ama sanırım hayatı ucuzlaştıran bizim ona biçtiğimiz değer.
Belli ki bazılarımız için birkaç dakika, hayatımızdan hatta çocuğumuzun hayatından bile daha önemli.
Yine de bir kez daha sormalı; Gerçekten değer mi?
Yorumlar