“Önce insandır. Sonra şairdir. Daha sonra vatanseverdir. En sonra da komünisttir.”(Sosyolog-Akademistyen Emre Kongar)
Emniyet’te, özellikle komünizmle mücadele ya da komünist faaliyetlerin takibi amacıyla kurulan birimdi “Komünist Masası Amirliği”; kimi zaman “Kısım II Amirliği”, bazen de “Kısım III Amirliği” ismini alırdı.
Polis Memuru İmdat, Ankara emniyetinde bu birimde çalışır, işi gücü fiziki olarak “komonist şahısları” takip etmek, işini bitirdikten sonra da daktilonun başına geçip, sonra da “Kısım III.Amirliğine” diye rapor yazmaktı.
“Tescilli komonist” Nazım Hikmet’in Ankara’daki temasları ve içeriğini toparlamak da ondaydı.
Tarih; 29 Mayıs 1937. İşte polis İmdat’ın raporundan notlar; “tarassudu emir buyrulan komünist nazım hikmet adındaki şahsı göz önüne almak üzere yatıp kalktığı İstanbul oteline gidildi (…) şahıs saat 14.00 raddelerinde halk partisinde bulunan iş bakanı şükrü kayayı ziyaret ederek yarım saat görüştü. 5 katip ile de temas etti. sonra otobüsle matbuat umum müdürlüğüne giderek vedat nedim, şevket turgut, münir müniple görüştü. sonra oteline avdet etti…”
xxxx
O günlerde mevcut yönetim, komşu SSCB’nin “komünizmi yayma çabalarına karşı durma” amacıyla bu ideolojiyi en zararlı akım belirlemiş, komünistler de sürekli takipli, tutuklanan, hapse atılan kişiler olmuştu.
Nazım Hikmet de hedefti, sürekli takip edilen komünistlerin en başında gelen isimdi.
Meslektaşımız Tolga Şardan, Nazım hakkındaki emniyetteki gizli belgelere, fişlere ulaşmayı başarmış, “Komonist Masasındaki Nazım Hikmet” ismiyle de kitaplaştırmıştır.
Kitapta o belgelere, içeriklerine de bol bol yer verilmiş.
Bugüne kadar hiç yayımlanmamış “çok gizli” ibarelio fişler, o raporlar ki; “Nazım ve ideolojisinin devletçe nasıl algılandığını ve nasıl baskı altında tutulduğunu” göstermesi noktasında tarihsel nitelik taşımakta. Ailesinin, oğlunun, dostlarının bile takibe alındığı, evlerinin gözetim altında tutulduğunu gösteriyor takip fişleri…
Eşleri, sevgilileri, arkadaşları, onların da arkadaşları, Nazım’ın mektup arkadaşları, cezaevinde onunla sohbet edenler bile izleniyordu…
Nazım takibiyle birlikte, onun şiirlerini okuyanlar, kitaplarını evlerinde bulunduranlar yıllarca devletçe potansiyel birer suçlu görüldü, takipte de tutulmalıydı. Düşünün, oğlunun doğumu dahi izlenmişti. Nazım şiirlerinin basılı olduğu gazetelerden yapılmış kese kağıtları bile toplanıyordu.
(Nazım gibi, komünizme, sola inanmış, devrimci kimlikli kim varsa bu takiplerden geçti, işkence gördü. İşte Rıfat Ilgaz, ‘Karartma Gecelei’nde yazmadı mı bu takip-tarassudu? Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Abidin Dino, Asaf Halet, Serteller, Enver Gökçe, Hasan İzzettin Dinamo, Attila İlhan, Suat Dervişi, Ahmed Arif, Kemal Tahir, Ruhi Su)
“Komonist Masası’ndaki Nazım Hikmet”, şairin ilk komünistlik yıllarından ölümüne kadar ceberrut devletin yürüttüğü titiz takibin(!) ilk kez gün ışığına çıkan belgelerinin bir bölümünü kullanarak hazırlanmış. Belgeler, ozanın hayatının “devletin gözünden” aktarıyor. Mutlaka okumanızı öneririm.
xxxx
Bitiriyoruz; Nazım evrenselleşmiş olsa da “memleketine hasret ve dışlanmış” biçimde dünyaya veda etti. Ölümünden sonra en milliyetçi liderler bile kurultaylarında, kongrelerde, toplantılarda onun şiirlerini okudular. Ama onun gördüğü muamele! Memleket sevdasıyla dolu olmasaydı bile Nazım’a bunların yapılmaması gerekiyordu. Yazarın dediği gibi; Milli Mücadele’yi anlatmasaydı, Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmek istemeseydi, bunca memleket sevdasıyla dolu olmasaydı bile Nazım’a bunlar yapılmamalıydı.(Kimbilir, belki de o köy mezarlığına gömülseydi ziyaretçileri de takipli olacaktı, fişlenecekti…)
Peki o ne yaptı? “Ben bir ceviz ağacıyım, Gülhane Parkı'nda, Ne sen bunun farkındasın, Ne polis farkında” dedi.”Yaşamayı ciddiye aldı”, “Enfarktımında yüreğimin, Alnımın çizgilerindesin memleketim. Memleketim. Memleketim” diye inledi yıllarca sürgünde. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”yi yazdı “Davet”te. “Seviyorum seni. Yaşıyoruz çok şükür’der gibi” ile sevdalar, “Güzel günler göreceğiz” ile de umut , iyilikler bıraktı…