"Gün batımının kızıllığında buluşalım sevgilim yada eflatun dağların mavi köpüklere karıştığı dalgaların sesinde..." Eğer eşinize veya sevdiğinize böyle bir bayram mesajı attıysanız sadece romantik olmanız yetmez cebinizde en az 50 bin TL'de olması lazım. Zira patlayan döviz kurunun üstüne ardı ardına yapılan akaryakıt zamları hiç de romantik değildi.

9 günlük Kurban Bayramı tatili bir yandan sevindirirken bir yandan da kara kara düşündürdü. Ancak hem uzun bir tatil olması hem de sıcakların aşırı derecede artması bir şeyler yapmayı neredeyse mecbur hale getirdi. Kimi taksitli kampanyalardan faydalanarak, kimi deyim yerindeyse kredileri patlatarak kimisi de ayırdığı bütçesiyle bir şekilde yollara düştü. Resmi verilere göre 10 milyon vatandaş bayram için seyahat etti.

   Tabi bu on milyonun tamamı güle oynaya otellere gitmedi, gidemedi. Yaklaşık 2 milyon şanslı kişi otellerde tatil yapabildi. Çünkü 4 kişilik bir aile, 50 bin TL'ye ancak otel maliyetini kurtarabiliyordu. Peki diğer 8 milyon insan ne yaptı? Onların çoğu memleketlerinde hem serinlik ihiyaçlarını hem hasretlerini giderdiler, İzmir gibi denize yakın şehirlerde ise tam anlamıyla günübirlikçi ve çadırcı istilası yaşandı. Ücretsiz plajlar sanki bir kıyamet  senaryosu misali son su parçasına tapınan insanlarla doluydu. Çadır kamp alanlarında da durum aynıydı. Normalde evinizde anne, babanızla oturmayacağınız yakınlıktaki mesafede, birbirini tanımayan insanlar birbirine dayanan çadırlarda konaklamaya çalıştı.

   Ancak çadır işi dert işidir. Ekonomik olsun diye ilk kez çadır tatili yapanlar bu işin püf noktalarına hakim olmadıkları için kamp alanlarında sabah zombi sürüleri görürsünüz. Onlar ki gece uyudular mı, uyumadılar mı? Hatta sabah mı oldu yoksa akşam mı? sorularıyla etrafta bir o yana bir yana dolaşırlar. Bazen aynı çadırda kaldığın kişiyi bile bir kaç saat göremeyebilirsin çünkü devasa kamp alanlarında kesinlikle bir paralel evren yada kara delik vardır ve bir dalgınlık anında gözünü açtığında etrafındaki kimseyi tanımıyorsundur.  Bunları net biliyorum çünkü ben de onlardan biriydim. Eve girdiğimde 3 gün tatil mi yaptım, dayak mı yedim? Anlayamadan yatağa attım kendimi.

   Benim gibi bir çok ilk çadırcılarla da orada tanıştım. Tabi ki hepimizin ortak noktası otelde kalmaya bütçemizin yetmemesiydi ama  İzmir'in tatil beldelerinde önemli bir sorun daha yaşandı. Gerek günübirlikçi olun gerek çadır kurun, bu gariban tatilin en büyük lüksü illa ki mangaldır. Bir kamp alanında mangal yakmayan ya uzaylıdır ya Amerikan ajanıdır. Söz konusu kamp  Kurban Bayramı'na denk geldiği için her mangalda et piştiğini düşünüyorsanız maalesef yanılıyorsunuz çünkü mangalların yüzde 80'i tavuk ürünleriydi. Hal böyle olunca tavuğunu, kömürünü, domatesini, biberini tatil beldelerindeki zincir marketlerden almaya çalışanlar ayrı bir savaş verdi. Çünkü Bayramın 2. günü hiçbir şey kalmamıştı. Tam tekmil gelen tecrübeli çadırcılar mangalın başında kral gibi közleri yellerken bizim gibi tecrübesizler son bir sucuk için onların kullanmadığı közü bekliyordu.  O yüzden bol bol dolarınız yoksa ve  çadır kampı yapmayı düşünüyorsanız kesinlikle her şeyi planlamadan yola çıkmayın. 780x411-cesmede-tarihi-yogunluk-nufus-1-milyonu-asti-1626872729285_1280x720-780x470