Mikroplastikler, şekilsiz ya da düzgün şekilli, boyutları 5 mm'den daha küçük olan, çoğunlukla petrol ve türevlerinden köken alan suda çözünmeyen polimerik parçacıklar.. Boyutları  1 mikrondan küçük plastik parçacıklar ise nanoplastik ismini alıyor.

Bu terim hayatımızda 2004 yılından beri var. 20 yıl önce ilk kez bir İngiliz bilim adamı tarafından kullanıldı.İsmin mucidi Plymounth Üniversitesinden  Prof. Dr. Richard Thompson, bu yüzden  “mikroplastiğin babası” olarak ün kazandı. Mikikroplastikler, birincil ve ikincil mikroplastikler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Mikropllastiklerin ana kaynağı plastik materyaller olduğu için bunların deformasyonu sonucu oluşanlar ile endüstriel kaynakları ayırt etmek için böyle bir sınıflamaya gerek olmuş. Ancak şimdilik üzerinde durulan en çok kullanım alanına sahip plastik torba ya da şişe formunda olup da onların mekanik parçalanma veya güneşin ultraviyole etkisi gibi deformasyonlar sonucu zamanla daha küçük plastik yapılara ve sonrasında da mikroplastiklere dönüşen ikincil yapılardır.

Gün içinde maruz kalınan mikroplastikleri kontrol etmek mümkün değil.Gıdadan inşaat boyasına, otomobil lastiklerinden günlük kullanılan poşetlere kadar bir çok üründe bulunuyor. Bu noktada şu bilgiyi verelim, mikroplastikler yukarıda sözü edilen plastik materyallerin yıpranması, tahrişi ya da bir başka madde ile teması sonrası toprağa ve suya karıştırıldığında ortaya çıkıyor.Doğallıkla da bu kanallar ile besinlere karışıyor. Artık vücudumuzda akciğerlerden anne sütüne kadar pek çok organ ve dokuda bunlarla karşılaşabiliyoruz. Artık tıbbi check up'larda kandaki ya da dışkıdaki mikroplastik miktarına göre, kalp ve bağırsaklar dahil organlardaki olası gelişecek hastalıklara yönelik yaklaşımlar ortaya koyabiliyoruz.

Günlük rutinde işlenmiş gida tüketimi ya da plastik koruyucu ve ambalaj kullanımı gibi alışkanlıklar düşünüldüğünde, mikroplastik mazuriyetini nasıl azaltabiliriz sorusu için umut vadeden bir çözüm ileri sürmek çok zor. Elbette, çok iradeli okurlar hayatlarından çok lezzetli ama yapılan çalışmalarda en yüksek mikroplastik konsantrasyonuna sahip tavuk nugget gibi   işlenmiş gıdaları çıkarabilirler, ya da tüm yiyecekleri ciddi bir yıkama işleminden geçirebilirler ve hiç poşet çay ve bitki çayı tüketmeyebilirler!..Tabii en iyisi tüm mutfak materyallerini cam eşyadan da seçebilirler. Ama yatak nevresimleri ve mobilyalardaki plastik içerikleri ile nasıl mücadele edilebilir?Hadi bunu da yaptık, odalarımızı süpürmek bile, mikroplastik konsantrasyonu katlıyor!

Ya da Siz tüm bunlarla aşırı duyarlı bir şekilde mücadele içindeseniz. Peki bunlara önem vermeyen kitlelerin mikroplastik atıklarınının kullanımı ile kanalizasyonlara,toprağa, sulara,karışan ve size dönen bu plastik nanometrik liflerle nasıl başedeceksiniz?

Kesin olan gerçek mikroplastiklerin çevre ve insan üzerinde ciddi olumsuz etkilerinin olduğu. Toprak ya da su, plastiklerin bozuştuğu ve mikroplastiklerin biriktiği ortamdaki bitkilerin köklerine ulaşan, sonrasında da onlarla beslenen canlıların vücuduna giren veya denizler dahil tüm sulak alanlarda ekosistemi bozan mikroplastikler, her habitatı bozarak tüm canlıların yaşam alanlarını yok etmekte. Sadece besinlerde değil hava kirliliğinin olduğu her yerde artık ciddi miktarda mikroplastik solunum yolu ile alınmakta.A. Ragusa ve arkadaşlarnın üç yıl önce yaptıkları bir çalışmada(*), altı gebe kadının dördünde, plasentalarında onu aşkın mikroplastik partikülüne rastlanılmış.

Mikroplastiklerin organizmada yaptıkları en hafif semptomlar,kilo kaybından gelişim bozukluklarına, bağırsak fonksiyon değişikliklerinden iltihaplara, fertilite problemlerinden inflamasyonlara kadar değişmektedir. Peki plastikten arınmış bir dünya söz konusu olabilir mi?Deterjandan kişisel bakım ürünlerine,market raflarından poşetlere, araba aksesuarlarından bina cephelerine, PET su şişelerinden besin ambalajları aksesuarlarına kadar geniş spektrumlu plastik kullanım alışkanlıklarını düşünürsek, bunun imkansız olduğunu söylemek mümkün.

Ancak henüz insanlığın gündeminde acil bir küresel kriz maddesi olarak ifade edilmese de, her gün giderek artan oranda yapılan bilimsel çalışmalar, mikro ve nanoplastiklerin, yakın gelecekteki, en önemli tıbbi ve ekolojik sorunların başında kendine yer bulacağından hiç şüphe duymuyoruz. 

(*)A. Ragusa, et al. (2021). Plasticenta: First Evidence Of Microplastics In Human Placenta. Environment International, sf: 106274. doi: 10.1016/j.envint.2020.106274.